AB yakınsamasının hasadı başladı mı?

Bu başlık da ne ola ki diye düşünüyor olabilirsiniz. Hani hep söylediğimiz birşey var: AB üyelik süreci, Türkiye'nin hikâyesini değiştirecek; üyelik yakınlaştıkça iktisadi ve sosyal etkileri görülecek. Mesela Doğrudan Yabancı Sermaye, yani DYS... Hani dünyada her yıl yüz milyarlarca dolar yatırıma dönüşen ama bizi hep teğet geçen kaynak... Senede ortalama bir milyar dolar bile çekemiyoruz Türkiye'ye. Daha doğrusu "çekemiyorduk"; zira 2005 yılında 12 milyar DYS girişi tahmin ediliyor. Resmi beklentinin 3,7 milyar dolar olduğunu da hatırlatalım. Sonera Turkcell için üç milyar doları, Fortis Dışbank için 1,2 milyar doları gözden çıkardı. YKB için İtalyanlar bir milyar dolar getirebilirler. Bu listeyi uzatabiliriz ama, şu ana kadar kesinleşmiş gibi görünen işlemlerle bile hedef çoktan aşıldı. Ne oldu? Yıllardır uğramayan DYS için neden Türkiye bir anda cazibe merkezi oluverdi? Ülke aynı ülke, insan aynı insan, şirket aynı şirket... Mi acaba? Yoksa, AB süreciyle demokratikleşme, özgürleşme ve şeffaflaşma yolunda dönüşüm sürecine giren bu ülke, "eski ülke" değil mi? Öyle ya, bugün gelenler dün gelmiyorlardı! İşte hikâyenin değişmesi derken kastettiğim bu... Türkiye artık içine kapanmıyor. Hayali düşmanlarla boğuşturularak, sürekli korkutularak savunma refleksleriyle hareket etmiyor. Gerçi ülkeyi "gölgesiyle kavga eder hale getirme" çabaları son günlerde arttı ama, "yemiyoruz artık"... Yabancıların bankacılık sistemini ele geçirdiğini, milli sermayenin düşmanların (!) eline geçtiğini düşünerek paranoid duygular besleyenler olacaktır tabii ki. Bunlara gülüp geçelim ve neticeye bakalım. Doğrudan yabancı sermaye girişi, bu ülkenin istikrarına ve geleceğine duyulan güvenin göstergesidir. Unutmayın ki, gelen her yabancı, bu ülkenin kanunlarına göre çalışacak, vergi verecek, denetlenecektir. O halde, korku ve vehim prangasından kurtulalım ve "zihni berraklaşmaya başlayan" Türkiye'nin geleceğine güvenelim.