Türkiye hep "kurtarıcı"lardan medet ummaya alıştığı için olsa gerek, ekonomide de benzer davranışlar segileyebiliyor. Oysa hep söylüyoruz ki ekonomi, kuralları açık ve basit bir bilimdir. Olağanüstü çözümler, sihirli formüller filan yoktur. Dahi ekonomist olarak adlandırılanlar da sadece doğru ve basit olan çözümü sabırla ve istikrarla uyguladıkları için başarılı olmuşlardır. ABD'den geldi geliyor denilen kredinin piyasamızda meydana getirdiği etki ve beklentiler bazen öyle bir hal alıyor ki, kredi değil kurtarıcı tarif ediliyor sanki. Halbuki toplam alınacak meblağ 8,5 milyar dolar. Oysa Türkiye'nin dış borcu 130 milyar dolar. Tabii ki konuşulan şartlarda gelecek olan ve uzun vadeli bir kredi, kısa vadeli iç borcun yükünü azaltacaktır. Yani olumlu bir etkisi olacaktır. İç borç faizinde birkaç puanlık bir gerilemeyi mümkün kılacaktır. Fakat, kredinin gelmemesini felaketin başlangıcı gibi algılamaya itirazım var benim. Diyelim ki, gelmedi bu borç. Ekonomi çökecek mi, borçlar çevrilemez hale mi gelecek. Eğer böyle ise çek kuyruğundan gitsin zaten. Bu ülkede borç alınan para sanki kendi paramız imiş de ödenmeyecekmiş gibi bir anlayış maalesef yaygın. Şirketlerde de durum farklı değil. Borcu alıp o gün işini gören, sanki herşey çözümlenmiş gibi mutlu oluyor. Borcun nasıl ve hangi yöntemle ödeneceği hiç düşünülmüyor. Ta ki yumurta kapıya gelinceye dek. IMF'ye göre şart değil IMF Türkiye direktörü , Türkiye'nin 2003 bütçe, ödemeler dengesi ve borçlanma hedeflerini koyarken ABD kredisini hesaba katmadığını söylüyor. Yani kredi gelmezse dünyanın sonu değil demeye getiriyor. Mevcut verilere göre ekonomide nisbi iyileşme devam ediyor. Yılsonu hedefleri olan yüzde beş büyüme ve yüzde yirmi enflasyona rahatlıkla ulaşılacağı görülüyor. Bütçede biraz sorun var gibiyse de, şimdilik tehlikeli değil. ABD kredisi gelirse ne ala. Ki ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü dün kredinin Irak'a asker şartına bağlı olmaksızın verileceğini teyit etti. Bu durumda 2004 yılı borçlanma programı biraz daha rahatlar. Faizlerin beli biraz daha kırılır. Ama anlamamız gereken şu ki , hep biryerlerden gelecek desteklere bel bağlayarak, veya oradan buradan bulduğumuz krediyi başarı kriteri sayarak bir yere varamayız. Üretimi artırırsak, ticareti artırırsak, milli geliri artırırsak, refahı tabana yayarsak başarılıyız demektir.