Başbakan'ın açıkladığı yeni bakanlıklar içinde AB Bakanlığı da var. Gerçi şimdi de başmüzakereci aynı zamanda devlet bakanı ama, belli ki üyelik müzakereleri daha tanımlanmış bir siyasal yapı içine oturtulacak. İyi de olur. Zira bir yıldır müzakere fasıllarından açılan da yok kapanan da... Üyelik yolu uzun, zaman alır diyoruz ama bir yıldır bir adım bile ilerleme yok. Sadece Türkiye'nin kusuru değil tabii ki.. Fransa'nın da ve Almanya'nın da başında Türkiye muarızı hükümetler var. Biz vazgeçsek onlar zil takıp oynayacaklar. Belki sırf bu sebepten bile üyelik için asılmak gerekiyor. Yunanistan, İspanya filan ekonomik olarak sarsıldıkça 'AB'ye girip de ne yapacağız' diyenler çoğalıyor. AB'ye para için üye olmuyoruz. Herkes kendinde eksik olanı talep eder. Bizim eksiğimiz para değil... Demokratik kurumsallık ve şeffaflık... AB üyeliği Türkiye'de gerileyen vesayetin yerine sağlıklı, sürekli ve şeffaf bir demokratik düzenin yerleşmesini sağlayacak. Umalım ki yeni hükümetteki AB Bakanlığı 'sıfır noktasına inen' üyelik motivasyonunu yeniden canlandırsın. İngilizce şakıyan çocuklar İngilizce bilen dadılar, anaokullarında İngilizce müsamereler... El kadar çocuklara, meramını, duygularını kendi lisanında anlatma fırsatı vermeden İngilizceyi boca etmeler... 'Aman da çocuğum ekmeğe bread dedi' diye sevinçlere garkolan ebeveynlere hayret ediyorum. Çocuğunuz ekmeğin İngilizcesini 5 sene sonra da öğrenir. Ama İngilizce için meşgul ettiğiniz algıları, kendi lisanını hazmetmekte yetersiz kalır. Yabancı dil öğreniminde dökülen bir ülke burası, doğru... Ama bunun çözümü anadilinde cümle kuramayan bebelere İngilizce kelimeler ezberletmek değildir. Kutsal meslek Bazı mesleklere kutsiyet atfederler. Öğretmenlik, gazetecilik gibi... Oysa meslekler kutsal değil ama saygın olabilir. O saygınlık da mesleği icra edenlerin işlerini yaparken gösterdikleri erdem, çaba ve fedakârlıktan gelir. Mesleğin kendisinden değil... Meslekler hakkındaki epik güzellemeler ise gerçeklikten kopuk birer deneme yazısından öteye gitmezler.