Seneye seçim var. Esasen seçime 5 ay var. Eskiden seçimin bırakın lafını, ima edilmesi bile -çalmadan oynayan- piyasayı toz dumana katardı. Biz de, seçim döneminde rayından çıkmayan ekonomilerine bakıp, Almanya'ya, İtalya'ya imrenirdik. Her bahane ile ekonomisi sarsılan o Türkiye artık yok. Devletin iktisadi hayattaki ağırlığı azalmış, kamu maliyesi sağlamlaşmış, özel sektör ekonominin dominant unsuru halinde... Demokrasi ve özgürlükler -yeterli olmasa da- önemsenir olmuş, askerî vesayetin gücü kırılmış. Seksen yıllık "kokmaz bulaşmaz" dış politika yerine inisiyatif alan bir politika üretilmiş. On, hatta beş yıl öncesine göre bir hayli değişmiş ve değişmeye devam eden bir ülke var. Ve daha çok soran, hak talep eden, üretilen zenginliklere paydaş olmak isteyen bir toplum... *** Bunca değişimin içinde "şekil itibariyle değişse de" özü değişmeyen bir şey var: 12 Eylül anayasası... Bir avukat arkadaşım seneler önce anayasa maddelerinin değişmesinin demokratik özgürlüklerin genişlemesine bir katkısı olmayacağını, zira "dibace"nin, yani anayasanın başlangıç maddesinin yerinde durduğunu söylemişti. Bu vesileyle öğrendiğim dibace'yi okuyunca, anayasa toptan değişmedikçe bu ülkedeki değişimin "topal" olacağını kavramıştım. *** 2011'de Türkiye'nin yeni anayasasını yapacak parlamento oluşmalı... 12 Eylül referandumundaki yüzde 58, toplumun yeni anayasa arzusunun tezahürü olarak okunabilir. CHP dahi -konjonktürel kurnazlık da olsa- yeni anayasa diyor. O halde AK Parti de CHP de kendi anayasa taslaklarını ortaya koysalar ve bunu seçim beyannamesi olarak seçmene sunsalar.. Böylece karından konuşmalar, lafı eveleyip gevelemeler, beylik cümlelerle zevahiri kurtarmalar sona erse... İyi olmaz mı?