Arada sırada geçmişin ezberlerinden bahsediyorum. Zihinlerimiz bu ezberlerden kurtularak farklı algı düzeylerine çıktıkça, hadiselerin arka planlarını da anlamamız kolaylaşıyor. Son iki haftada, dövizdeki hızlı iniş ve çıkışları izlerken, ülkemizde uygulanan dalgalı kurun da bir ezberimizi bozduğunu farkettim. Eskiden dövizin fiyatını Merkez Bankası tespit ederdi. Zira kontrollü kur uygulaması vardı ve yabancı paranın değerini arz-talep veya ekonomik parametreler değil, siyasi otorite belirlerdi. 2001 yılına kadar da böyle gitti. Daha doğrusu gidemedi. Şimdi ise dalgalı kur var. Ekonomik veya konjonktürel gelişmelerin etkisi kura hemen yansıyabiliyor. Bir gerilim ve enerji birikmesi yaşanmıyor dövizin fiyatı üzerinde. Serbest piyasa mekanizmasının en önemli unsuru olan "fiyatın kendi dinamikleri içinde oluşması" gerçekleşiyor böylece. Gerilim Kur rejimimiz, dövizde oluşabilecek gerilimin birikmeden boşalmasını sağlıyor. Ancak siyasi tarafta biriken gerilimi boşaltabilecek bir "dalgalı kur" mekanizması yok. Ve maalesef ekonomi, ABD'nin faiz politikası kadar, siyasette oluşan "esrarengiz gerginlik"ten de etkileniyor. Sebeplerini ve kaynaklarını bilmediğimiz, ama Başbakan'da ve hükümet üyelerinde görülen asabiyet ve onlardan da bize sirayet eden gerginlikten bahsediyorum. İyi giden ekonomi, düşen enflasyon ve düzelen mali denge iktisadi ezberlerimizi bozuyor. Lakin, işler iyi giderken ortamın bir anda anlamsızca gerilmesi ve siyasetçilerin gölge boksu oynamaya başlamaları, siyasi ezberlerimizin hâlâ değişmediğini gösteriyor. İktisaden gaza gelmiyoruz ama, siyaseten gaza gelebiliyoruz. Herkese ve herşeye kızmaya başlayan bir siyasi irade, öncelikle kendi başarı hanesine yazılacak olan ekonomik iyileşmeyi sekteye uğratır. Sükunet ve itidal böyle anlarda çok daha önem kazanıyor. Düğmeye basıldı veya basılmadı; önemli olan o düğmenin harekete geçirmeyi hedeflediği mekanizmanın parçası olmamaktır.