Çalışan nüfusun üçte birini, işverenlerin ise tamamını ilgilendiren asgari ücret zammı belli oldu. Yüzde 10'un üzerinde bir zam yapıldı. Oran olarak bakarsanız "fena değil" diye düşünebilirsiniz, ama rakam olarak artış aylık 22 YTL. Avrupa'nın "açık ara ile" en düşük asgari ücreti Türkiye'de. Gerçi kişi başı milli gelir'de de AB ortalamasının beşte biri olduğumuz için bu kıyaslama çok anlamlı olmayabilir ama şurası bir gerçek: Bu asgari ücret ile hayat idame ettirmek zor, çok zor... Türkiye'de iki tür asgari ücretli var. Birinci grup, gerçekte daha yüksek ücret alırken işverenin daha az vergi ve prim ödemek için ücretini asgari tutardan gösterdiği çalışanlar. Bu gruptakiler için asgari ücretin yeni yılda ne olduğu önemli değil; zira konu işvereni ilgilendiriyor. İkinci gruptakiler için ise durum vahim. Onlar "gerçekten asgari" ücret alanlar. Halk tabiriyle "üç otuz paraya" geçinmek için "akıllara seza" çaba gösteren "çok dar" gelirliler... Hakça paylaşım Gelir dağılımında dengesizlik, gelişmekte olan ülkelerin başlıca meselesi. Türkiye de gelirini adil dağıtmakta yetersiz kalan ülkelerden. Gerçi son yirmi beş yılda dağılımdaki dengesizlik nisbi olarak azaldı ama ülke nüfusunun % 44'ü hala gelir düzeyi en düşük dilimde yer alıyorlar. Bu ülkede bir "tabana yayılma" sorunu var. Ne vergiyi tabana yayabiliyoruz ne geliri...Çalışan nüfusun yarıya yakını tamamen veya kısmen kayıtdışında. Bunun sonucu olarak, kaydın içinde olanların üzerindeki vergi yükü katmerleniyor. Ak Parti hükümeti, ekonomide makro düzeyde "gerçek ve kalıcı" bir başarı sağladı. Bunu ortalama idrak düzeyindeki herkes kabul ediyor. Şimdi bu iktisadi düzelmenin topluma daha geniş planda yansımasının sağlanması lazım. Ekonomik büyümede paydaş olanların çoğalması, daha geniş kesimlerin vergi öder hale gelmesi lazım. İktisadi gelişme ve iyileşme ne kadar çok insan tarafından hissedilirse, başarı da o kadar kalıcı olur. Türkiye, asgari ücretin 300 Euro olduğu bir ülke olmamalı... Yapısal düzelme ve istikrar devam ettiği takdirde neden olmasın?