Avrupa Avrupa duy sesimizi

A -
A +

Avrupa Birliği için dananın kuyruğu bu hafta kopacak gibi görünüyor. Aylardır beklenen Kopenhag zirvesinde bize "neyin tarihinin" verileceğini öğreneceğiz. Almanya ve Fransa'nın beraberce ortaya attıkları 1 Temmuz 2005 müzakere tarihi doğal olarak hiçbirimizi mutlu etmedi. Kopenhag zirvesinde hangi tarihte AB üyeliğine kabul edileceğimizin belli olmasını umarken, 2005'te ancak müzakereye başlayabileceğimizin söylenmesi adil bir yaklaşım değil. Türk kamuoyunun bu derece motive olduğu ve fikir birliği ettiği bir konuda, doğacak menfi bir sonucun da aynı ölçüde hayal kırıklığına yol açacağını söyleyebiliriz. Performans Kriterleri AB'nin üye adayı ülkelerden istediği kriterlerin ilk aşaması olan kanuni ve yapısal düzenlemeleri Türkiye büyük oranda tamamladı. Yani ilk aşamayı, kendinden beklenmeyen bir sürat ve kararlılıkta geçti. O halde AB niçin üyelik tarihi ve müzakere için hala bizi beklemede tutmak istiyor. Hayati nokta da burada aslında. AB Türkiye'nin uygulamalarda aksayacağını, yani su koyuvereceğini düşünüyor. "Kanunlar ve düzenlemeler tamam ama, şunları hayata geçirin de sonra size tarih verelim" diyor. Diğer adaylara, uygulamayı beklemeden üyelik tarihi vermesine rağmen, Türkiye'ye vermek istememesinde de, Türkiye'nin bu tür uygulamalarda geçmişteki çelişkili tavırları yatıyor hiç kuşkusuz. Özellikle AB standardındaki demokrasi ve insan hakları kriterlerinde kanuni düzenlemelere rağmen, uygulamada gevşeme ve geri adımlar olabileceği endişesini taşıyor. AB endişelerinde haklı mı ? Bir açıdan bakarsak evet. Türkiye'de devlet aygıtında da etkin olabilen güçlü bir anti AB cephe olduğunu biliyor. Bu cephenin, " Türkiye'ye özgü şartlar", "iç ve dış düşmanlar" "ulusalcılık" gibi sübjektif ve tarifi olmayan gerekçeleri öne sürüp AB standartlarındaki bir demokratikleşme ve şeffaflaşmayı zaman zaman engelleyebildiklerini de biliyor Avrupa devletleri. Bu zihniyetin otokratik ve jakoben bir tavır takınabildiğini ve suni hassasiyetler oluşturarak devlet yönetimini etki altına alabildiğini de gözlemliyor. Uygulamaları gördükten sonra tarih vermek istemesi diğer adaylarda aynı şartı koşmamasına rağmen - bu açıdan bakıldığında bir haklılık payı içeriyor. Ancak... Türkiye son 12 yılın en güçlü oy oranı ile gelmiş bir tek parti iktidarı ile AB'nin önüne çıkmış bulunuyor. Üstelik bu iktidar son derece sağlam bir irade ve kararlı bir ifade ile üyelik sürecini başlatmak istiyor. Hükümet, AB'nin istediği kriterlerin ülkenin hayrına olduğunu söylüyor. Ve ekliyor: " AB üyeliği olsun veya olmasın, bu kriterleri hayata geçirmemiz gereklidir ve bunları yapacağız". Bu çok açık bir irade beyanıdır ve yönetim erkini tek başına elinde tutan bir hükümet tarafından söylenmektedir. İşte AB ülkelerinin yeterince göremedikleri kritik nokta . Onların uygulamaya ilişkin endişelerini izale edecek önemli bir güvence bu. Kamuoyunun kuvvetli desteğini arkasına almış ve AB kriterlerinin Türkiye'nin refahı ve mutluluğu için lazım olan değişiklikler olduğunu idrak etmiş bir iktidar var AB ülkelerinin karşısında. O Halde... AB ülkeleri , eğer Türkiye'yi samimi olarak üyeliğe almak istiyorlarsa , sağlanan bu güvenceyi değerlendirmek durumundalar. Çağdaş değerlere sahip, demokratik ve şeffaf bir Türkiye'yi Avrupa'nın içinde görmeyi arzuluyorlarsa, bunun yolunun da sürekli tarih ertelemekten değil tarih vererek motive etmekten geçtiğini görürlerse hem onlar hem de biz bundan kazançlı çıkarız. Aksi yönde bir karar, bu ülkedeki anti AB zihniyetin elini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Türkiye artık büyük bir ekseriyetle demokratik ve şeffaf bir toplum olmak istiyor, içine kapanık ve vehimlerle dolu bir ülke değil. Avrupa Birliği umarız bunun farkındadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.