TGRT Haber'de Seda Akbay'ın kullandığı ve çok beğendiğim özgün bir kapanış cümlesi var: "Bugününüz mutlu, yarınınız umutlu olsun." Yıl biterken, Türkiye'nin genel ruh haletine uyan bir ifade,değil mi? Üzerinden silindir gibi geçen 2001 ile devamındaki yılın travmalarını üzerinden henüz atan bu ülke, yıllardan beri ilk defa bu kadar umutlu bakıyor ileriye. Güçlü siyasi irade, istikrarlı ekonomi, düşen faiz ve enflasyon gibi birçok kavramı lafta değil inanarak kullanır olduk. Ne çok iyimser, ne de kötümser olmaya gerek yok; Türkiye uzun süredir ilk defa istikrar konusunda umutlu. İnsanlar ülkelerine inanarak ve güvenerek bakmaya başladılar. Sorunlar? Bir kısmı yerinde duruyor hâlâ... İşsizlik, gelir dağılımındaki anormallikler, boğazımı sıkmaya devam eden yüksek kamu borcu... Listeyi uzatabiliriz de. Bu dertler halen tepemizde dikiliyorlar. Güç ve ümit Bu dertler on beş yıldır tepemizdeler zaten. Lakin o on beş yıl boyunca pek de mevcut olmayan bir şey var şimdi içimizde: Ümit. Bu meselelerin üstesinden gelebilmek, sabırlı ve sebatlı olmak için lazım olan güç elimizde artık. Türkiye, geleceğinin bugünden daha iyi olacağına tamamıyla değilse de çoğunlukla inanmaya başlamışsa, gelecek yıldan da daha ilerisinden de umutlu olabiliriz. Her ülkede iyi gün şakşakçıları da vardır, iflah olmaz kötümserler de... Her iki ucu değerlendirme dışı bıraktığımızda gördüğümüz manzara, başlıktaki ifade ile örtüşüyor bana göre. Türkiye, ekonomisini hem AB ile, hem IMF ile iki çıpaya bağlıyor. Uygulamayı da güçlü bir hükümetin iradesi ile sağlama alıyor. "Vatan elden gidiyor" cularla, "ey ahali uyan, iktisadi felaket kapımıza dayandı"cılar 2005'te de gürültü yapmaya, sınırlı da olsa kafa karıştırmaya devam edecekler, mizaçları gereği. Ama bizler, sorunlarımızın ve yakın geçmişimizin de bilincinde olarak ileriye, hep daha ileriye umutla bakıyoruz. Zira umutlanmaya değecek şeyler var artık bu güzel ülkede.