Ba'de Harab-ül Basra(*)

A -
A +

Kuzey cephesi, tezkere vs. derken ABD'nin meş'um savaşı başladı. İlk bomba Irak'a Çarşamba sabahı, Türkiye'ye ise bundan iki gün önce Pazartesi günü düştü. Çıkacak savaşın neresinde bulunacağına karar veremeyen, "Türkiye destek vermezse savaş başlamaz" düşüncesiyle hareket eden Türkiye, ABD'nin savaş kararını vermesi ile neye uğradığını şaşırdı. Türkiye'nin resmin dışına itildiği, maddi kayıplarının da telafi edilmeyeceği anlaşılınca da ekonomi sarsılmaya, Hükümet çırpınmaya başladı. ABD'den gelen açıklamalar, şu an için harekatın Türkiye'siz yapılacağını netleştirdi .Türkiye ne iddia edildiği gibi savaşı engelleyebildi, ne de doğması muhtemel maddi kayıplarını telafi edecek bir maddi destek paketi alabildi. Güçlü olanın hükmü geçer Bu söz, bir İslam büyüğüne ait. Çok yalın bir gerçeğin altını çiziyor ve müslümanlara da güçlü karşısında tedbirli davranmayı öğütlüyor. Bugün dünyanın tek süper gücü ABD ve gücünü de hukuk tanımaz bir şekilde fütursuzca kullanıyor. AK Parti hükümeti, Irak sürecinde son üç haftaya kadar basiretli denilebilecek bir yönetim sergilemesine rağmen, tezkerenin reddi ile beraber yalpalamaya, kararsız bir tavır sergilemeye başladı. En önemlisi de pragmatik ve akılcı olması gereken bir noktada, ütopik ve hayalci oldu. Belki de, geldiği Milli Görüş ekolünün dümdüz Amerikan karşıtı ideolojisi zihinlerin derinliklerinden çıkıp kararlarına tesir etti. Akılcı bir şekilde maddi ve siyasi menfaatlerinin pazarlığını yapan Türkiye, bir baktık ki "biz izin vermezsek savaş başlamaz" hayalciliği içinde ABD'ye rest çeker durumda. Birçokları tarafından "onurlu duruş" diye nitelenebilecek bu tavrın sonunda ise ne ile karşılaştığımız apaçık ortada duruyor. Sadece piyasa değil Bu yorumları borsanın düşmesi veya faizin yükselmesi sebebiyle yapmıyorum. Tabii ki faizdeki her bir puan yükseliş Hazine'nin sırtına 1 milyar USD yüklüyor. Önemli bir negatif durum. Ancak benim esas endişem, Türkiye'nin hızla gelişen uluslararası olaylar içinde kendini konumlandıramaması. Kıbrıs'ta kemikleşmiş ve anlamsız statükocu tavrını sürdüren Türkiye, AB ile ilişkileri zora soktu. Irak krizinde de önce müzakere ve pazarlık edip sonra "kendince" engelleyici bir tutum ile ABD ilişkilerini gerdi. Geldiğimiz nokta hiç tartışmasız "en kötü durum senaryosu"dur. Modern yönetim sisteminde bir karar alınacağı zaman, muhtemel sonuçlar tahmin edilirken bir de "en kötü durum senaryosu" yapılır. Şu anda bu senaryonun gerçeğe dönüştüğü noktadayız. Savaşın ekonomiye etkilerini kestiremiyoruz ama menfi olarak etkileneceğimizi tahmin edebiliyoruz. Üstelik, müzakere ve öngörü hataları yüzünden, zararlarımızı telafi edecek imkanlar da elimizde yok. Yine de abartmayalım lütfen Stratejik bir hatayla Türkiye, patlayan savaşın ekonomiyi tahrip etmesini engelleyecek maddi desteği elinden kaçırdı. Ancak, iç borcun konsolide edilmesi gibi felaket senaryoları yazmaya da pek gerek yok sanırım. Hazine'nin güçlü nakit durumu ve piyasaya gerekirse likidite vereceğini açıklaması, enflasyon beklentilerinin değişmemesi ve TL'nin değer kaybının sınırlı kalması gibi unsurlar, böyle bir felaket ihtimalini çok azaltıyor. Türkiye, IMF programı kapsamında sıkı bir mali disiplin uygular ve bütçede harcama dizginlerini elinde tutarsa, savaşın mali etkilerini göğüsleyebilir. Tabii, hükümetin mütereddit konumundan kurtulup inisiyatifi eline alması ve herkese güven vermesi her şeyden önemli. Güven olmadan ne faiz düşer, ne de kaynak gelir. Ak Parti'nin, iş işten geçmeden hükümetiyle meclisiyle gerçekçi, pragmatik bir yapıya bürünmesi ülkenin hayrına olacaktır. (*) : Basra harap olduktan sonra - Arap atasözü

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.