Bu yazıda kastedilen barış, güzellik yarışmalarına katılan alık kızların "dünya barışı istiyorum, bi de herkes birbirini sevsin" tarzındaki boş konuşmalarındaki barış değil... "Kişinin kendisiyle barışması" benim kastettiğim... Yani gölgesiyle kavga etmemesi, kendisine güven duyması, kompleks girdaplarında debelenmemesi... Herkesle çatışan, kimseye güven duymayan, her lafın ve tavrın altında başka anlamlar arayan kim varsa etrafınızda, bilin ki onun kendisiyle ciddi kavgası vardır. *** Kavga, bir uyumsuzluğun sonucudur genellikle... Kendisiyle kavga eden insanlara bakın, hep bir uyumsuzluk göreceksiniz. Ya mizacı ile çevresi uyumsuzdur, ya yetenekleri ile işi, ya eğitimi ile pozisyonu... Ya komplekslerinin esiri olmuştur, ya hak etmediği bir mevkinin... Ve çatışır durur kendisiyle... Hep düşmanları vardır, kendisine kötülük yapmak isteyen... Sürekli ihanetten, vefadan, doğruluktan bahseder. Bir türlü -tam olarak- paydaş olamadığı sosyal çevreyle farkını hissettikçe hırçınlaşır; ve önce kendisiyle, sonra herkesle kavga etmeye başlar. *** İç huzuru mu istiyorsunuz? İnsanlarla uygar ve sakin ilişkiler mi arzu ediyorsunuz? İş yerinizde huzur mu arıyorsunuz? Çevrenizdekilerin sizi makul ve güvenilir bilmelerini mi hedefliyorsunuz? Kendinizle barışın... Nasıl mı? İçine girmeye çalıştığınız ve bedeninize kimi zaman bol, kimi zaman dar gelen davranış kalıplarından sıyrılın. Olmadığınız ve olamayacağınız biçimlerde görünmeye çalışmaktan vazgeçin. Mevkinizi, pozisyonunuzu varlık sebebiniz olarak görmekten kaçının. Olduğunuz gibi görünün, sahici ve berrak... Ve tevekkülü hayatınıza mutlaka sokun. "İyi bir şeye rastladığında, bırakma zamanı gelinceye kadar onu tutmalısın" demişti bir güzel insan... Kendisiyle barışık olan insan, iyi bir şeye rastladığında korkmadan elini uzatabilen, bırakma zamanı geldiğini de hissedebilendir. "Ne anlatıyor bu adam?" demeyin... Kendinizle barışmayı deneyin.