Partilerin seçim beyannamelerinde ekonomi hayli geniş yer tutuyor. Bugün konumuz değil ama yeri gelmişken söyleyeyim: aylardır ülkede rejim, güvenlik, laiklik diye toz dumana katıldı; ama iş seçmenin önüne gitmeye gelince ekonomik vaatler ve programlar öne çıkıverdi. Hayat hükmünü icra ediyor ve gerçek olan, suni olanı geriye itiyor. İşte bu sahici konularda, yani iş, aş, gelecek, yatırım hakkında vaadler başladı. Marjinal partilerin "Akdenize kapak uyduran" akla ziyan vaadlerini bir tarafa koyalım. Üzerinde önemle durulması gereken iki program var. Birincisi, halen iktidarda olan AK Parti'nin yeni dönem için vadettikleri. İkincisi de CHP'nin, ana muhalefetten iktidara talip olurken vadettikleri. AK Parti halen icraatta; CHP ise bu icraata alternatif olabilecek pragmatik öneriler getirmeli. Getiriyor mu derseniz, bence orası muğlak. Gerçi bir kısım akademisyen, CHP'nin ekonomik programı açıklandığından beri azim ve sadakatle, vaadlerin ne kadar gerçekçi olduğunu anlatma çabasındalar. Ana muhalefet partisinin reel ücretlerde artış hedeflediğini, kaynak dağıtıcı bir politika izleyeceğini, ihracata dayalı büyüme öngördüğünü söylüyorlar. Tabii akademisyenlerin CHP iktidarında büyüme hızlanıyor, enflasyon geriliyor, borç stoku nominal olarak azalıyor vs... Pembe Vaadler çok aynalı ama, akademiyenler, iktisadın temel paradigması olan "kaynak-harcama" ilişkisine bir cevap vermiyorlar. Öyle ya, sen hem reel ücreti artırıp, hem faizi düşürüp, hem borcu azaltıp, hem enflasyonu aşağıya çekip hem de hızlı büyüme öngörüyorsan, ilk soru "kaynak" olacaktır, olmalıdır. CHP lideri Baykal, define bulmuş gibi" bütçedeki faiz dışı fazla"yı kaynak olarak gösteriyor. Bu fazla ne işe yarıyor? Kamu borcunun azalmasına. Yani, bahsettiğimiz bey çeşmesinde biriken su değil ki, gelene geçene dağıtılsın. Bir yandan kamunun borcunu azaltmaktan bahsedip diğer yandan da vaadlerinize kaynak olarak bütçedeki FDF'ye göz dikerseniz, her şey bir yana, tutarlılığınız tartışmaya açılır.