Bilgisiz fikir

Oda ne ki diyorsunuz, değil mi? Türkiye'de çokça rastladığımız bir durum: Bir konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan fikir, hatta kanaat sahibi olmak ve hatta yorumlamak. Son günlerde herkesin ötesinden berisinden çekiştirip durduğu Fransa'daki referandum hakkında söylenenleri ve bu mevzu üzerinden oluşturulan beklentileri dinlediniz mi? Bir hadise mecrasından ancak bu kadar çıkabilir. Efendim, Fransızlar AB Anayasası'na hayır derlerse, bu Türkiye'ye hayır demek olurmuş, dolayısıyla AB de bizimle müzakere etmekten vazgeçebilirmiş! Hatta, referandum sonucunu önümüze koyup, "bizim kamuoyu sizi istemiyor, gelin bu üyelik sevdasından vazgeçin, size imtiyazlı ortaklık verelim" diyesilermiş! Tabii bu yorumları yapanlar olduğu gibi, inananlar da var; haliyle 29 Mayıs'ta alınacak sonuç, AB'den çok bizi germeye başlıyor. Oysa... Neyin oylandığını biliyor muyuz acaba? AB'nin siyasi ve askeri çerçevesini belirleyen bazı antlaşmalar var. Bunlardan Amsterdam ve Nice anlaşmalarının içeriklerini tadil edip bütünleştiren ve şu anki durumu bir sonraki aşamaya taşımayı hedefleyen bir antlaşma oylanıyor Avrupa'da. Bazı ülkeler referandumla (İspanya gibi) bazıları da meclis oylamasıyla (Yunanistan gibi) bu yeni antlaşmayı kabul ettiler. Fransa kabul de edebilir red de... Lakin bu Türkiye'nin mevcut statüsünü ve 3 Ekim müzakere başlangıcını etkileyecek birşey değil ki. Bırakalım, muhtemel bir reddin sonuçlarını, AB üyesi ülkeler düşünsün. Kaldı ki muhtemel bir red durumunda, Fransızların önüne altı ay sonra yeni bir referandum sandığı da getirilebilir. Geçmişte bunun örnekleri var. Sözün özü, Fransa'nın evet veya hayır cevabını ve bunun bizim on yıl sonraki muhtemel üyeliğimize etkilerini bırakalım da, bugünden 3 Ekim'e kadar kat etmemiz gereken yola odaklanalım. Baksanıza, müzakerelerin başlaması yakınlaştıkça içeride sinirler de ipler de geriliyor...