"Biz bize benzeriz","bizim şartlarımız özel." Hiç sevmediğim sözler... Gelin görün ki, yaşadıklarımıza, daha doğrusu yaşatılanlara bakınca dünya üzerinde bizim gibi bir ülke olmadığını düşünmeden edemiyorum. 27 Nisan 2007'den bu yana Türkiye'de olanları hatırlayın. Ne gelişmiş demokrasilere benziyoruz, ne totaliter ülkelere... Modern dünyanın bir parçası olmaktan bahseden ama modern dünyanın idrak sınırlarını zorlayan tuhaflıkları "ülkeyi korumak adına" yapan bir müesses nizam... "Vesayet rejimi mi, demokrasi mi" tarzı "münazaralara" girmek değil niyetim... Tartışan tartışıyor zaten. *** Lakin bu "tuhaflıklarla" nasıl uygar bir toplum olacağımıza takılıyor zihnim... AYM kararı açıklanırken yurt dışında bir toplantıdaydım. Cep telefonuma gelen mesaj açıklama yapılacağını bildirince ara verip TV'nin başına geçtik. AK Parti'nin kapatılmadığı belli oldu ve toplantıya döndük. Avrupalı muhataplarımın yüzündeki şaşkın ve müstehzi ifadeyi o anda fark ettim. Olup biteni, heyecanımızı, tepkilerimizi, sürekli çalan telefonlarımızı merakla ve eğlenerek izliyorlardı. Onların ülkesinde iktidardaki partinin kapatılması veya suç odağı olması diye bir kavram yoktu. Onlara geçen bir yılda olanları, statükoyu, "kurumların hassasiyeti, e-muhtıra" filan anlatmaya çalıştım. Anlamadılar doğal olarak... Ve itiraf ettiler: "Bunlar idrak düzeyimizi aşan durumlar." *** Gerçi onların ülkesinde de Anayasa Mahkemesi gündemdeymiş; sigara yasağının anayasal güvence altındaki bireysel özgürlüğü ihlal edip etmediğini inceliyormuş! Masadaki muhataplarıma baktım ve şunu düşündüm: Onların hayatında odak, iç ve dış düşman, kurumlar arası mutabakat gibi "kallavi" konular yok. İnsana dair, yalın ama gerçek meseleler var. Ne yalan söyleyeyim, imrendim onlara... "Bir gün biz de onlar gibi, yaşadığımız ülkenin anayasa mahkemesi başkanının, genelkurmay başkanının adını bilmeden yaşayabilecek miyiz?" diye düşündüm. "O gün" gelir mi acaba?..