Türkiye gelişiyor, ekonomisi büyüyor. Şehirler yenileniyor, rezidanslar, AVM'ler, şık restoranlar hızla artıyor. Bunlar yapısal bir dönüşümün, yani değişimin sonuçları diye seviniyoruz. Sevinelim de... Beri tarafta ihmalin, umursamazlığın, madden gelişirken fikren ve ahlaken bir türlü gelişememenin sonucu olan acılar yaşanıyor bu ülkede... İş kazası deniyor, köprü çöktü deniyor, inşaat çukuru deniyor. Ve insanlar ölüyor. Bizim 'ölü sayısı' diye okuduğumuz insanlar... Patlayan baraj kapağının, çöken maden ocağının, yanan inşaat çadırının içinde yitip giden küçük, silik hayatlar... O yiten hayatlarla lime lime olan başka küçük hayatlar, aileler, eşler, çocuklar... Ölüm mutlak hakikat; ecel istisnasız bütün insanları bulacak. İtikad sahibi hiç kimse ölüme isyan etmez, edemez. Ancak, aleni ihmallerin, daha çok kazanma hırsının, sebep olduğu ölümle, ecel olsa da, müsebbiplerinin mesuliyetini azaltmaz. Inarritu'nun Oscar'lı Biutiful filminde, kaçak işçi simsarlığı yapan adam, o işçilerin ısınmak için yaktıkları ucuz gaz sobasından zehirlenip ölmeleri üzerine 'ben onların iş bulmasına yardım ediyordum' der. Arkadaşı ise 'kazandıklarının yarısını alıp onları çürük gaz sobasıyla öldürerek mi' diye cevap verir. İstanbul'da bir AVM'nin inşaatında 'ucuz olsun diye' naylon çadırda yatırılan işçilerin yanarak öldüğü facia bana filmdeki bu sahneyi hatırlatmıştı. Aşkale'de işçiler 'tekne veya botları olmadığı için' plastik deniz bisikletiyle, ve can yeleksiz, arıza gidermeye gidiyorlar. 1 saat suda çırpınıyor, tutunmaya çalışıyorlar; yardım gelmiyor. Sonra vali çıkıyor, yardım gelseydi de kurtaramayacaktık diyor. Çaycuma'da, 3 yıl önce 'tamir edilmezse çökebilir' denilen köprü çöküyor, 15 kişinin hayatı sönüyor. Belediye başkanı -üstelik kendi babası ve yeğeni de ölenlerin arasında- 'vatan sağ olsun' diyor. Hangi vatan? İhmaller, hırslar yüzünden insanların yitip gittiği vatan mı? Adana'da baraj inşaatının kapağının çökmesiyle boğulan işçiler... Tersane'de ağırlık testi için kum torbası yerine kullanılırken botun güverteden düşmesiyle ölen işçiler... İhmaller, umursamazlıklar hırslar, maliyet hesapları... Vatan sağ olacağına ihmallerin ve açgözlülüklerin öldürdüğü o 'sıradan' insanlar sağ olsalardı keşke... Fotoğrafı çekelim de... İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir uygulama başlatmış. İstanbullular gördükleri her problemin cep telefonundan fotoğrafını çekip belediyeye gönderecek. Konu hemen takibe alınacak. Kulağa güzel geliyor, değil mi? Geçen hafta Fatih Camiinde çektiğim iki fotoğrafı paylaşmıştım bu köşede... Caminin Boyacı kapısını işgal eden manav ve park eden araçları... Daha doğrusu caminin bütün çevresini, hatta avlusunu otopark haline çeviren araçları, kamyonları, minibüsleri... Tahmin ettiğim gibi, kimseden gık çıkmadı. Şimdi Başkan Kadir Topbaş'ın tavsiyesine uyup o fotoğrafları Beyaz Masa'ya gönderdim. Bakalım ne olacak?