Seçmenin -diyelim ki- üçte ikisi kararını ideolojik ve sosyal unsurlara göre veriyorsa, geri kalan üçte birin referansı iş, gelir, kazanç oluyor. İşlerin iyi, alışverişin canlı olması, reel gelirin artması, ticaretin büyümesi o 'üçte birin' seçmen davranışını şekillendiriyor. Türkiye ekonomisi 2010'da yüzde 9 büyüdü. Bu büyümenin tamamı, hatta fazlası (yüzde 13.3) iç talepten geliyor. Yani içeride alışveriş, tüketim canlı... Bu hem üreten ve satan, hem satın alan için mutlu olmak anlamına gelir. Enflasyon da 40 yıldır ilk defa yüzde 4'ün altında; üstelik tüketici fiyatları olarak... Seçime iki ay kalmış ve enflasyon düşüyor, büyüme artıyor. Bir de üstüne CHP'nin 'kaynağı hâlâ bilinmeyen' aile sigortası ile ile 'güneydoğu için hayvancılık'tan ötesini duymadığımız 'ekonomi programını' koyun. Başbakan ve AK Parti için seçimde 'bundan iyisi can sağlığı' dense yeridir herhalde.. Anlamlı bütünlük Ersin Özince 11 yıl Bankalar Birliği başkanıydı. Bunun 8 yılı mevcut iktidar dönemi... Özince daima makul ve itidalli, çoğunlukla da ekonomi yönetimini olumlayan konuşmalar yaptı. Hükümet'in eleştiriye en açık kararlarında dahi dengeleyici oldu. Ta ki son 2-3 aya kadar... Sert ve bir hayli köşeli eleştiriler yapmaya başladı Özince... 'Büyüyoruz ama neremiz büyüyor' diyerek ekonomik büyümenin şeklini eleştirdi ama, büyümedeki şekil bozukluğunu düzeltmek için alınan tedbirleri de eleştirdi. Son çıkışı ise, genel müdürlükten ayrılma kararının hemen öncesinde geldi. Bankalar Birliği Başkanı her kararı alkışlayacak diye bir kural yok. Yeri geldiğinde eleştirir, eleştirmelidir de... Lakin, geçmiş dönemlerde eleştiriyi hak eden kararlarda bile 'itidalli kalmayı' tercih eden Özince'nin, son aylardaki 'eleştirel' tavrı dikkate şayandı. Medya'ya da pas atan, 'gazetecilerden sonra bankacıları da mı polis götürecek' sözü ise, ardından gelen ayrılma kararı ile 'anlamlı bir bütünlük' oluşturdu.