Türkiye 2002-2006 yılları arasında yılda yüzde 7'nin üzerinde büyüdü. 5 yıl boyunca, üstelik de devlet eliyle değil, özel sektör marifetiyle. Yani hem gözalıcı, hem istikrarlı bir performans. Bu ülkenin geleceğine onmilyarlarca dolar yatıran yabancıları cezbeden de işte bu büyüme. İnsanlarımız "iyi oluyoruz galiba" demeye, gelecek kaygısı rahmetli Özal'dan sonra ilk defa gelecek umuduna dönüşmeye başladı. Türkiye, doksanlı yılların o kötü travmalarını, koalisyon dönemlerinin kasvetini geçtiğimiz beş yılda üzerinden atmaya başladı. Lakin daha katedilecek çok mesafe, aşılacak çok engel var. Refah artışının, piramidin altındakilerce de hissedilmesi için büyümenin fasılasız ve aynı hızda devam etmesi lazım. Ekonominin ana gövdesindeki iyileşmenin tüm organlara yayılması için Türkiye'nin en az 5 yıl daha yüksek büyümeyi sürdürmesi gerekiyor. Senkron Dün bakan Mehmet Şimşek'ten, büyümenin 2007 için % 4 olarak gerçekleşeceğini, 2008 hedefinin de % 5,5 olacağını öğrendik. Son beş yıla nispetle 2007'de büyüme yerinde saymış görünüyor. Baz etkisine rağmen, 2008 de -hedefe bakarsak- pek cazip görünmüyor. Büyümede yeni bir atağa kalkmak gerektiği açık; bu da hükümetin inisiyatifinde. En büyük rakipler olan Çin ve Hindistan her yıl neredeyse iki haneli büyüyor. Türkiye, kayıp on yılları telafi edebilmek için, mutlaka hızla ve sürekli büyümeli. Görünen o ki, hem sanayi üretiminde, hem tüketim harcamalarında makas değiştirebilmek için kuvvetli bir itiş gücüne ihtiyaç var. Bu gücü, bekleyen reformları hızla hayata geçirerek ve katma değerli üretimin önünü açacak düzenlemelerle sağlamak mümkün. Büyümenin iki temel faktörü olan verimlilik ve istihdam artışını sağlayamazsak, geçen beş yılın büyüme ortalaması, gelecek beş yılda hayal olur. Farkındasınız, değil mi?