Türkiye kamuoyunun zihnini seçimler ve muhtemel sonuçları fazlasıyla meşgul ederken, hepimizin geleceğini derinden ve kalıcı şekilde etkileyecek çok önemli iki gelişme kapımıza dayandı. Irak ve muhtemel bir Kürdistan oluşumu ile Avrupa Birliği'nin müzakere takvimi. Her iki konu da Türkiye'yi en az seçim sonuçları kadar , hatta seçimden bile yakından ilgilendirmek zorunda. Ülkemiz, yakın geleceğini şekillendirecek bu sıcak konuların etkisine kaçınılmaz olarak girecektir. Ne talihtir ki, her iki konu da, Türkiye'nin fiilen neredeyse hükümetsiz ve inisiyatifinin zayıf olduğu bir döneme denk geldi . Bu ülkenin yakın geleceğine kafa yoran herkesin dikkatle takip etmesi gereken Irak ve AB problemlerine kısaca göz atalım. Adım Adım Kürdistan'a Doğru Ülkemizin güneydoğusunda ve Kuzey Irak'ta son yirmi yılda vuku bulan gelişmeler, birbiri ile bağlantısız gibi görünse de, anlar ve olaylar değil de süreçler incelendiğinde bir puzzle'ın parçaları gibi bütünü oluşturduğu ortaya çıkıyor. Terörizm ve kürt ayrımcılığı ile başlayan, Körfez savaşından sonra oluşturulan 36.paralel'in kuzeyi ve özerk Kürdistan bölgesi ile devam eden, Irak yönetimini devirme gerekçesi ile kürt gruplarının ABD öncülüğünde bir araya getirilmeleri ile belirginleşen bu süreç, bu bölgede bağımsız bir kürt devletine giden yolların kilometre taşları gibi görünüyor. Türkiye Cumhuriyetini kaçınılmaz olarak bir savunma ve mukabele refleksine sokan bu gelişmeler, ülkenin siyasi ve ekonomik durumunu tabii ki çok derinden etkileyebilecektir. Türkiye devletinin sınırlarının dibinde bağımsız bir Kürdistan'a rıza göstermeyeceği ve sert tepki vereceği aşikardır. Irak'a askeri müdahale ihtimalinin bile ekonomiyi etkileyeceği varsayıldığında, bir adım sonrasındaki bu muhtemel gelişmenin ülkenin hiç de hayrına olmayacağını görmek için jeopolitik uzmanı olmaya gerek yok. Nitekim, Cumhurbaşkanının acilen zirve toplaması ve Ekonomi Bakanı Masum Türker'in ekonominin savaş ihtimalinde zarar göreceğini ve bu zararın miktarını hesaplamaya çalıştıklarını söylemesi, mevcut durumun ciddiyetini ve vahametini ortaya koyuyor. Müzakere Takvimi yerine öpücük mü? Türkiye, Kopenhag zirvesi öncesi, siyasi kriterlerin yerine getirilmesi anlamında, kısa sürede müthiş bir yasal düzenleme performansı gösterdi. Ve doğal olarak da üyelik takvimi alacağına dair umutlarını kuvvetli beklenti haline dönüştürdü, ancak Avrupa Birliğinin düzenlemelerin uygulama aşamasını da görmek isteyeceğini tahmin etmedi veya düşünmek istemedi. Şimdi ise, gayrı resmi olarak, bu durum dillendirilmeye başlandı. Gerçi AB'nin resmi organları, müzakere takvimi verilmeyeceği yolundaki haberlerin gerçek olmadığını, bu konuda henüz bir karar oluşmadığını söyleseler de, bu tip haberlerin, kamuoyu oluşturmak için, önceden basına el altından sızdırıldığı hep bilinegelmiştir. Yani Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'nin üyelik için tarih yerine güzel bir "aferin" ile "gayrete devam" mesajı alması gitgide artan bir ihtimal haline geliyor. Bu durum da, ekonomik beklentilerini Türkiye'nin üyelik takvimi alması üzerine kuranların tansiyonlarını giderek yükseltiyor. Kritik Dönemeçler Ülkesi Viraj döne döne başı dönen Türkiye'nin önünde yine hayati karar süreçleri duruyor. Bizim dışımızda gelişen ama sonuçları doğrudan ve en çok bizi etkileyecek bir Irak savaşı ihtimali ve eşiğine kadar geldiğimiz Avrupa Birliği. Birinci konu bir sürü belirsizlikle dolu ve askeri ,siyasi, diplomatik çok bilinmeyenli bir denklem şeklinde. Ekonomik etkileri de haliyle öngörülemiyor. AB konusu ise iki açıdan algılanmalıdır. Üyelik takvimi verilirse ülkemiz için tabii ki çok müspet ve rahatlatıcı bir süreç başlar. Ama, muhtemel olarak, bize bir takvim verilmez ama gösterdiğimiz gelişmeler takdirle karşılanırsa, bunun dünyanın sonu olmadığını düşünerek morali bozmamamız ve yola devam etmemiz yerinde olur. Zira, AB'nin siyasi kriterleri, üyelik gerçekleşsin veya gerçekleşmesin ülkenin hayrınadır. Bu kriterlerin yerine getirilmesine tüm ülke olarak aynı gayretle devam etmeliyiz, çünkü Türkiye çağdaş ekonomik ve siyasi gelişmeyi ancak bu ve benzeri kriterleri hayata geçirdiğinde yakalayabilecektir. Irak'ta ortaya çıkabilecek muhtemel olumsuzluklar ilk anda Türkiye'ye zarar verse ve huzursuz etse de zamanla taşlar yerine oturacak ve Türkiye de ortaya çıkan resme göre konumunu belirleyecektir; ama AB süreci ve bunun başlattığı ekonomik ve siyasi değişim hamlesi Türkiye'nin geleceğinin ana eksenini oluşturmalıdır. Dolayısıyla, Türkiye'nin AB süreci, orta vadede Irak probleminden daha hayati önemde görünmektedir.