Bir kısım insanlar var bu ülkede, gerekince bir laf üretip ortaya bırakan... Sonra da söyledikleri o lafa kendileri hayran olup, bunu bir ıstılah, bir kavram gibi anlatmaya başlayan... Genellikle de gazete yazarları arasından çıkıyor bu "arketipler!.." Hatırlarsınız, bir ara Şerif Mardin'in sosyolojik bir tahlil olan "mahalle baskısı"nı sakız gibi gevelemişler, kavramı "doğduğuna pişman etmişlerdi." Sonra bir Malezyalaşma tutturdular. Türkiye'nin nasıl bir Malezyalaşma tehlikesiyle(!) burun buruna olduğunu, kemal-i ciddiyetle(!) ve aklın sınırlarını zorlayarak yazdılar, anlattılar. *** Lakin tutmadı bu çabalar; kendileri çalıp söylediler. Ahali dönüp bakmadı bu "eksantrik kavram imalatına"... Din üzerinden korku üretiminin artık tutmadığını fark edince de... Siyasi içerikli bir tehdit kavramı işe yarayabilir diye düşündüler. "Sivil vesayet" denen oksimoron bu yeni üretim hattının ilk ürünü... Bu ülkenin demokrasi ve özgürlükleri topal eden bir gerçeği var:Askerî vesayet... Kimse bunun aksini iddia etmesin, komik duruma düşüyor. Diktatörlükten bir önceki basamaktır askerî vesayet... Şimdi o vesayet düzeni, -zamanın ve toplumun ısrarıyla- zayıflamaya başladı. *** Bugün askerî vesayete itiraz eden insanlar düne kadar çeşitli korkularla bu düzenin gerekliliğine ikna ediliyorlardı. Bu korkuların en kullanışlılarından "dört tarafımız düşmanlarla çevrili" saçmalığı, sınır komşularıyla yapılan anlaşmalar ve vizesiz geçişlerle battal oldu. İrtica korkuları tesirini yitireli bir hayli zaman olmuştu zaten.. "Mahalle baskısı" hikâyesi ise, baskının kralının hangi mahallede olduğu fark edilince tedavülden kaldırıldı. Ama, sivil iradenin müesses nizamı değiştirmesini engelleyecek yeni bir korku kavramı lazımdı. Yine gazete yazarları yetişti imdada... Ve huzurlarınızda "Sivil vesayet..." "Yahu, demokrasilerde irade zaten seçilmiş sivillerdedir, buradan vesayete nasıl vardınız" diye boşuna nefes tüketmeyin... Oksimoron da olsa, kavram kavramdır! Yeter ki işe yarasın...