Cezaevi kapısında kahraman gibi karşılanmak, cezaevine kahraman gibi uğurlanmak herhalde bu ülkeye mahsus... Ağır bir suçlama ile cezaevine giren, aylarca tutuklu kalıp tahliye ( beraat değil) edilen insanların, -üzerlerine atılı suçtan aklanmamalarına rağmen- mutantan törenlerle karşılanmaları, kurbanlar kesilmesi, konvoylar eşliğinde 'zafer turları' atmaları bende hem şaşkınlık, hem ikrah hissi uyandırmıştır hep.. Adam belediye ihalelerine fesat karıştırmaktan tutuklanıyor, yargılama devam ederken -tutuksuz yargılanmak üzere- tahliye ediliyor, halk kahramanı gibi karşılanıyor. Başkanı olduğu ilçede zafer takları kuruluyor, üstü açık araba ile halk selamlanıyor falan... Aynı alkış ve tezahürat, şikeden hüküm giyen kulüp başkanının, hatta yaşı küçük kıza tecavüzle yargılanan kamu görevlilerinin tahliyesinde de yaşanıyor. Mehmet Ağar'ın -gönlüne göre kalabileceği cezaevini seçtikten sonra- cezaevine girerken görüntülerini hatırlayın. Kutsal bir göreve gidiyormuşçasına vecd içindeydi uğurlayanlar... Siyasi suçtan yargılananların veya iftiraya uğrayıp beraat edenlerin tahliye edildiklerinde tezahüratla karşılanmaları anlaşılabilir. Birinde ideolojik bir misyonun yüceltilmesi, diğerinde iftiradan kurtulmanın sevinci var. Lakin toplumda 'yüz kızartıcı' tabir edilen bir suçtan hüküm giyen veya mahkemesi devam eden, dolayısıyla aklanmamış kişilerin, muzaffer ve mağrur edalarla, alkışlar ve konvoylarla tahliyeleri, benim yüzümü kızartıyor. İçinde yaşadığım toplumun değer yargılarını düşünerek... >> Makam ve araç Bir yakınımın cenazesinde şahit oldum. Cenazeye katılanlardan biri, şaşaalı bir arabayla ve siren ile önden koşan bir görevli eşliğinde, kalabalığı yararak gitti. Bir kamu kurumunun bölge müdürü imiş. Herhangi bir Avrupa ülkesinde başbakanın bile böyle forsu yoktur diye düşündüm. Devletin elinde hizmet aracı olarak yaklaşık 90 bin binek otomobil var. Bunların çoğu da makam otomobili gibi kullanılıyor aslında... Esasen makam aracı merakı, herhangi bir pozisyona gelen herkesin -istisnalar dışında- tutkusu oluyor. İlla ki koyu renkli -mümkünse kalantor- bir araç ve arka kapıyı açan bir şöför, bu ülkede 'önemli adam' olmanın başlangıç noktası galiba... Bu yazıyı yazmama, küçük bir partinin genel başkanının, biri İstanbul, biri Ankara'da iki Mercedes makam aracının olduğunu öğrenmem vesile oldu. Genel Başkan, partinin ihtiyaçları için araçlardan birini sattırmış. Siyasi partilerin yöneticilerinin araçlarına bakın: çoğu lüks sınıfta, önlerinde yanar-döner ışıklar, sirenler... Londra'da veya Paris'te milletvekili parlamentodan çıkar, otoparktaki aracına binip tek başına gider. Meclis'te ise danışmansız ve şoförsüz kaç milletvekili vardır, bilmiyorum. En ufak belediyenin bile başkanı makam aracının arka koltuğundadır. Bu halin gelişme ve uygarlaşma ile ne tür bir korelasyonu olduğunu bilmiyorum. Ama eminim bir korelasyon vardır.