Yılın ilk beş ayındaki cari açık rakamı, finans esnafının tadını kaçırdı yine!. Her ay aynı şey oluyor aslında. Tam düzeliyoruz diye umutlanırken, cari açık rakamı açıklanıyor, moraller dibe vuruyor. Akdeniz ırkının tipik özelliği belki de, umudu da endişeyi de abartarak hissetmek. Cari açık, ülkenin döviz girdileri ile çıktıları arasındaki fark diye izah edilebilir, ampirik olarak. Döviz dengesi itibariyle, açık miktarınca döviz bulması gerekir ülkenin; borç olarak veya Türkiye örneğinde olduğu gibi "kaynağı belli olmayan döviz" biçiminde. Pratik olarak bir önemi daha var, bizim ülkemiz açısından. Cari açığın hızla arttığı yılı takip eden her yıl, Türkiye bir kriz yaşamış; ekonomi altüst olmuş. Bu sebeple "ekonomik ve sosyal hafıza"da böyle bir "korku durumu" oluşmuş. İnsanlar, "tarih tekerrür mü edecek" düşüncesiyle, paranoid bir ruh haline giriveriyorlar. Çok haksız da değiller hani! 1993, 1997, 2000. Bu yılların tamamında cari açık ikiye katlanmış, döviz kuru düşük seyretmiş, ithal mallar ucuzlamış, tüketim üretimden fazla artmış, dolayısıyla "ekonomi ısınmış." Bilahare de yaşamaktan bıktığımız o meş'um hadise: Ekonomik kriz. Turizm ve Bavul İlk 5 ayın 8,8 milyar dolarla kapanması, yeterince tedirgin edici. Şu anda GSMH'nın yüzde 4'ünü geçen açık, yıl sonuna kadar azalmasa bile hiç olmazsa böyle kalmalı. Zira, 40 dolara demir atan petrol fiyatı Türkiye'nin döviz çıktısını (ve cari açığını) artırırken, ABD'de yükselme sinyalleri veren faizler, bu açığın finansmanı için Türkiye'nin bulması gereken dış krediyi zorlaştırıyor. Bu noktada, cari açığın, eskiden olduğu gibi ülkenin krize girmesinin hem sebebi, hem de habercisi olmaması için iki güvencemiz var. Turizm ve bavul ticaretinden umulanın ötesinde döviz girişi ve dalgalı kur. Birincisi, şu ana kadarki rakamlarıyla, cari açığın ateşini düşürebilecek gibi görünüyor. Dalgalı kur ise, iyi bir emniyet supabı olmakla birlikte, sığ piyasada dövizin fiyatı çok speküle edildiği için "kriz önleyici" olarak, tanımına uygun etkinlikte çalışmıyor. Sözün özü, cari açık büyüyor diye dehşete kapılmaya gerek yok ama, böyle bir mesele yokmuş gibi davranmak da büyük hata olur. Bilhassa Hükümet, önlemler aldığını ve durumun farkında olduğunu kuvvetle hissettirmeli piyasaya. "Felaket tellalları" kulaklarını dikmiş, bekliyorlar. (*): "Sanki önceden de görmüştüm" anlamında Fransızca deyim.