Şehirde, özellikle de büyükşehirde yaşamak dünyanın her yerinde maliyetlidir. Nimet-külfet meselesi... Büyükşehirlerde, metropollerde yaşayanların ödedikleri vergiler, -daha genel ifade ile kamu katılım payı diyelim- daha çok ve çeşitli olur. Hükümet 2006 yılında gündeme getirip sonra rafa kaldırdığı belediye gelirleri tasarısını yeniden Meclis'e getirmeye hazırlanıyormuş. Lafı dolandırmaya gerek yok: Çok isabetli olur. Büyükşehirlerin, bilhassa İstanbul'un hâli meydanda. Pendik Belediye Başkanı'nın "tabii afet" dediği göç, büyükşehirleri içinden çıkılmaz hale getirmiş. Trafik, toplu taşıma, sağlıksız binalar bir tarafta, şehrin rantına üşüşen kanun tanımazlar diğer tarafta... *** Kendi kurduğu bürokratik düzenin dışındaki hiçbir şeye güvenmeyen devlet, yerel olması gereken belediye yönetimlerini de yıllarca Ankara'ya mahkum halde tutmuş. Ta ki rahmetli Özal belediyeleri biraz gelire, biraz da inisiyatife kavuşturuncaya kadar... Anadolu'daki şehirlerde yaşanan kentsel iyileşmede bunun çok büyük payı var. Fakat Türkiye'nin yükünü çeken İstanbul, dehşetli bir göç dalgasının altında ezilmiş ve ezilmekte... Oysa bu şehir, nimetleri olduğu kadar külfetleri de olan, olması gereken bir şehir... *** Dünyanın tüm gelişmiş kentlerinde, şehir merkezleri (downtown) kıymetlidir. Oralarda araba kullanmak da, park etmek de, ev sahibi olmak da, yaşamak da pahalıdır. Şehir merkezinin imkânından istifade edecek olanlar, bedelini de ödemek durumundadırlar. İstanbul da böyle olmalı... Belediye, muhitine, cazibesine göre vergi veya harç alacak tabii ki, alabilmeli... Köprüden özel otomobille geçmenin, Şişli'de araç park etmenin, Nişantaşı'nda iş yeri açmanın, Bağdat Caddesinde yaşamanın bir vergisi, harcı, yani ek maliyeti olmalı... Yeni tasarının da eleştirilecek yönleri, belediyelere sorulacak soruları var tabii ki... Mesela "yıllarca inşaatlardan otopark vergisi topladınız, şimdi de evlerinin önüne araçlarını park edenlerden park parası almayı planlıyorsunuz. Peki otopark vergileri nereye gitti?" diye sorabiliriz. Ama "Deli Dumrul Vergisi" demek de çok insaflıca değil... Öyle ya, masaldaki Deli Dumrul "geçenden bir, geçmeyenden iki akçe" alıyordu. Bu tasarı ise "geçmeyenden" bir şey talep etmiyor ki...