Demokrasi ve özgürlüğe bir adım daha

Bu haftanın en önemli gündem maddesi kuşkusuz Anayasa değişiklik paketi. AB uyum süreci kapsamında önemli bir merhale. İdam'dan DGM'ye, YÖK'teki asker temsilcisinin çıkarılmasına kadar birçok hayati değişiklik var. Farkındaysanız Kopenhag kriterlerine uymak için gösterilen çabalar, değiştirilen kanunlar ve bürokratik düzenlemeler ile Türkiye çağdaş bir demokrasiye ulaşma noktasında ne büyük merhaleler kat ediyor. Düzenlemeler normlara uygun hale getirilirken, Türkiye'deki mevcut yasal ve idari altyapının ne kadar demokrasiden uzak ve müdahaleci olduğu da dikkat çekiyor. Değiştirilmeye çalışılan yapı, "çekirdek devlet"in her hal ve şartta iktidarını pekiştirmek için kurulmuş intibası veriyor. Bir Amerikalı analist şöyle demişti: "Devletten güçlü bir hükümete ihtiyaç var Türkiye'de." Kafa karıştırıcı bir tespit değil mi? Hükümet zaten devleti yönetmek için seçilerek gelen bir siyasi irade ise, bu tarifin anlamı yok gibi görünüyor. Ama gerek AB yolunda, gerek diplomatik meselelerde Ak Parti hükümetinin burnuna sık sık dayanan "devlet politikasını değiştiremezsiniz" itirazını hatırlayınca, tespit anlam kazanıyor. Demokratik Ekonomi İktisadi kalkınma için açık toplum ve demokratik yönetim vazgeçilmez şart. Totaliter rejimlerin, kapalı toplumların ve özgür olmayan bireylerin ekonomik gelişimlerini sağlayamadıkları, son yirmi yılın en yalın gerçeklerinden. O sebeple AB üyelik süreci, uzun sürse, hatta neticelenmese dahi, Türkiye'yi demokratikleştirdiği ve şeffaflaştırdığı için bu ülkenin kalkınmasının en büyük motor gücü olacaktır. Demokrasinin kabukta kalıp öze sirayet etmediği bir devlet var Türkiye'de. İsraf olan ama sorgulanamayan kaynaklar, heba olan seneler hep sorgulanamayan ve şeffaf olmayan idari mekanizmanın sonucu değil mi? AB süreci, bu ülkenin kalkınmasını, modern ve özgür bir toplum olmasını çok arzulayan benim gibi insanları bu yüzden heyecanlandırıyor. Bu ülkenin ekonomik refahı, içe kapalı milliyetçilikle değil, küresel entegrasyon ve açıklıkla sağlanacaktır.