IMF Avrupa Direktörü Michael Deppler'ın anlattıkları üzerinde bugün de biraz kafa yoralım. Zarf ile mazrufu, amaç ile aracı birbirinden ayırt etmenin ne kadar hayati önemde olduğunu düşündüm, Deppler konuşurken. Biz AB üyeliğini niçin istiyoruz, IMF ile neden stand-by yapıyoruz, faiz dışı fazla hedefine neden önem veriyoruz, niye mali disiplini sağlamak için uğraşıyoruz? Dikkat ettiyseniz, amaç veya hedef olarak kabul ettiğimiz konular, esasen birer vasıta. Türkiye'nin adam gibi bir ekonomik düzene, kalıcı bir refaha, orasından burasından çekiştirilemeyen bir mali sisteme, sürdürülebilir bir büyümeye ulaşabilmesi için yapılması gereken bir "lüzum listesi". Doğru tarif ettiğimiz her konu, doğru motive olma imkanımızı artıracaktır. Buna dikkat çekmek istedi Deppler. "Siz kendiniz için doğru ve faydalı olanın tarifini iyi yapın ki, gösterdiğiniz çaba bir anlam kazansın". Disiplin Deneysel bir kural: Bir şeyden ne kadar çok bahsediliyorsa, onun eksikliği vardır. Örnek: Türkiye'de demokrasi... Mali disiplin, son yıllarda en çok duyduğunuz terimlerden birisi değil mi. Zira devletin bütçesinde, yani harcama ve gelirlerinde son iki yıla kadar sağlıklı bir ölçüm ve kontrolden bahsetmek mümkün değildi. Bütçe delik deşik, borçlanma almış yürümüştü. Gelir ile harcama, "birbirinden bağımsız" iki unsur halinde devam ediyordu. Yani kamu maliyesinde ipin ucu kaçmak üzereydi. Stand-by ile birlikte gelen katı bütçe kısıtlamaları ve "kaynak-harcama" ilişkisinin kurulması, baş aşağı giden Türkiye ekonomisinin kendine gelmesini sağladı. Mali disiplin, "devletin iki yakasının bir araya getirilmesi"nin ve kaynakları "bey çeşmesinden su dağıtır gibi" harcatmamanın adıdır. Büyümenin alt yapısını hazırlayan ana unsurlardan birisidir. Yıllarca dağınık yaşamış bir adamı intizama sokmak nasıl zorsa, Türkiye'nin kamu maliyesini de disiplin altına almak, o derece meşakkatlidir. Ama imkansız değildir.