Acı ile hemhal olan topraklar... Van'dan deprem haberi geldiğinde zihnimde ilk beliren bu cümle oldu. Yüzyıldır doğal ve doğal olmayan yoldan her türlü afet, dert, acı ve sıkıntı bu bölgenin ve Kürtlerin üzerinde... Ölüm haktır ve bütün canlılar için mukadderdir. Lakin bu bölge mukadder olan ölümü büyük acılarla, savaşla, yoklukla, sürgünle eş anlamlı olarak yaşadı hep... Van'daki depremin 7.3 şiddetinde olduğu söyleniyor. Marmara bölgesini tarumar eden 1999 depreminin şiddetine yakın... Van'ın, Hakkari'nin, Bitlis'in köylerinde ne kadar yıkım var bilmiyoruz. O bölgenin hep yoksul, hep örselenen, 'hep iki arada bir derede kalan' köylülerinin depremin yıkıcılığına ne kadar mazur kaldıkları, siz bu yazıyı okurken ortaya çıkmış olacak. O insanlara, hiçbir 'bela, musibet, ikaz vs.' imasında bulunmadan yardım etmenin, el uzatmanın, onlar için dua etmenin zamanı... İster insanlık, ister kardeşlik, ister dindaşlık... Her daim acı ile hemhal olan toprakların acılı insanlarıyla hemhal olma zamanı şimdi... Van'a, Hakkari'ye, Bitlis'e, Erciş'e, Gevaş'a, Hizan'a geçmiş olsun. Dualarımız sizin için... Önderlik, ideolojik ve ulusal birlik vesaire... 'Her alanda halkı temsil eden tek karar mercii önderlik'tir'. 'Herkes meşru savunma çalışmalarını desteklemekle yükümlüdür'. 'Komiteler, ideolojik ve ulusal birliğin pekiştirilmesine yönelik çalışır'. 'Komiteler, Önderlik tarafından belirlenen ideolojik esasların uygulanmasından sorumludur'. Bu dört cümle, PKK'nın üst yapısı olan KCK sözleşmesinden... Totaliter, baskıcı, tektipleştirici, halka ideolojik dogmaları 'icabında zorla' benimseten bir diktatoryal düzenin tarifi gibi... Ahmet Altan'ın tabiriyle 'diktatörlük anayasası'... Özgürlükten, demokrasiden bahseden, bunun için mücadele ettiklerini söyleyen BDP-KCK siyaseti böyle bir düzen ve yönetim mi tasavvur ediyor? Merak ediyorum. Konuştuğunda özgürlük ve demokrasi üzerine 'destansı güzellemeler söyleyen' Sırrı Süreyya Önder, Her türlü baskı ve totalitarizme şiddetle karşı olduğunu söyleyen Altan Tan, Fikrin ve eleştirinin serbestçe, baskı altında olmadan dile getirilmesini savunan Ertuğrul Kürkçü, KCK sözleşmesini okudular mı? Okudular ise, BDP'nin de savunduğu bu 'tek adam, tek ideoloji, tek doğru' sistemini onaylıyorlar mı? Türkiye'de demokrasi ve özgürlük alanlarının genişlemesi için statüko ile, askerî ve ideolojik vesayet ile, tek tipleştirici eğitim ile mücadele ederken, o düzenin gadrine en çok uğramış Kürtler, KCK'nın totaliter düzenini mi kabul edecekler? BDP'ye oy verenlere bir sorum var: Yeni anayasa için Meclis'te 'TBMM Atatürk ilkeleri tarafından belirlenen ideolojik esasların uygulanmasından sorumludur' şeklinde bir madde teklif edilse, BDP'li vekillerin tavrı nasıl olmalıdır? 'Kesinlikle ve en sert şekilde itiraz etmeleri gerekir' diye kestirme bir cevap vermeyin hemen... Zira BDP'nin de 'zımnen benimsediği' KCK sözleşmesinde yukarıdaki hükmün aynısı var. 'Biz kendi diktatörlüğümüzü kurmak için özgürlük ve demokrasi istiyoruz.'' KCK'yı ve PKK'nın eylemlerini savunanlar aslında bu cümleyi kurmuş olmuyorlar mı?