İlk çeyrek büyüme rakamı tüm tahmincileri ters köşeye yatırdı. Herkes %4-4.5 derken, %6.6'lık büyüme, iyimserlerin yüzünde güller açtırırken, kötümserlerin "ama"larının adedi arttı. Tahminleri %50'den fazla şaşanlar "baz etkisi" diyorlar ama, unutmamak lazım ki onlar bu tahminleri yaparken de baz etkisi (yani geçen yılın aynı dönemindeki düşük büyüme) vardı. Kısacası, öngörülemez ekonomimiz yine yaptı yapacağını ve umulmadık bir büyüme performansı gösterdi. *** Tabii bu rakama bakarak "tamam kardeşim, krizler de kaoslar da bize işlemiyor" dememek lazım... Diyen fena halde yanılır. İlk 3 ay (Ocak-Mart), kapatma davasının etkilerini içermeyen bir dönem... Yabancı yatırımcının "iktidardaki partisi entipüften sebeplerle kapatılmak istenen ülke" travmasına girmediği bir dönem... (travma dedik diye başımıza iş gelmez, değil mi?). Küresel finans krizinin etkilerinin bize teğet geçeceğini düşündüğümüz, "dünyanın krizi-Türkiye'nin fırsatı olur mu?" diye heveslendiğimiz bir dönem... *** Sürpriz büyümeye "suya dalmadan önceki derin nefes" diyor bir yabancı banka raporunda... İkinci çeyrek büyüme rakamları daha da önem kazandı bu durumda... Hükümet'in "Orta Vadeli Programı" 2009-2011 döneminde büyümeyi yüzde 5 ile yüzde 6 arasında hedefliyor. Esasen Türkiye'nin gelişmiş ülkelerle uçurumu kapatmak için %7'lerde büyümesi gerekiyor ama, mevcut konjonktürde %5 de fena değil... Türkiye, son rakamla birlikte 25 çeyrektir kesintisiz büyümüş oldu. Büyümenin sürekliliği bu ülke için hayati önemde... Ve bu sürekliliğin şu ana kadar sağlanmış olmasında en temel unsur, büyümedeki makas değişikliğidir. Türkiye artık kamu eliyle değil, özel sektör eliyle ve ihracat ağırlıklı olarak büyüyor. Bu ülkede yaşayan her birey, ekonominin sürekli ve tatminkâr büyümesinden mutluluk duymalı... Ortak geleceğimiz ve müreffeh bir ülke hedef ancak "büyüme patikasından sapmazsak" mümkün olabilir.