Hayır efendim, devlet bal gibi de hizmet eder. Eğer Türkiye uygar dünyanın bir parçası olacaksa, devlet de bireye ve topluma hizmet eder hale gelecek. Buyuran, itip kakan, kulak çeken, azarlayan bir devlete yer yok çağdaş toplumlarda. İngilizce'de devlet memurunun karşılığı "civil servant"tır. Yani toplum hizmetkârı... Zira demokrasilerde devletin yönetimi "seçilerek gelmiş" siyasiler tarafından yapılır. Kamu kaynaklarının, kamu hizmetinin topluma aktarılmasını sağlayan mekanizmaların bütünüdür devlet... *** Epistemolojik tarifler yapacak değilim. Neticede bu bir gazete yazısı... Lakin Türkiye'de aksak bir demokrasi olduğundan ve bürokratik elit kendisini "hâlâ" devletin sahibi olarak telakki ettiğinden, biz yurttaşların da kafası karışabiliyor. "Biz mi devlete hizmet edeceğiz, yoksa devlet mi bize hizmet edecek" dilemmasını bir türlü çözemiyoruz. Devleti kutsallaştıran ideolojik tarif, çağın gerekleriyle örtüşmüyor. Örtüşmediği için de bir türlü "hakiki demokratik standartlara" erişemiyoruz. *** Otokratik rejimlerde devlet kutsaldır. Ve halk o "kutsal"a hizmet etmekle mükellef bir teb'adır esasında. Oysa modern demokrasilerde aslolan bireydir, bireyin haklarıdır. Evet, devlet denetler, düzenler ama tahakküm etmez. Bir ağabeyim anlatmıştı: Amerika'da bir devlet memuru trafik kurallarına sivil vatandaşlardan çok daha fazla riayet eder. Zira eğer bir kuralı ihlal ederken yakalanırsa, "devlet memuru" olduğu için tavizsiz biçimde cezalandırılır. Türkiye'de ise devlet görevlisi olmak bile kuralları ihlal için yeterli... *** Türkiye'de kendi imtiyazlarını devletin yapay kutsallığı ile güvence altında tutanlar, "hizmet eden devlet, talep eden birey" paradigmasını da haliyle reddediyorlar. Statüko bekçilerinin "rejimin refleksi" diye tarif ettikleri müdahale ve çıkışlar, aslında bu imtiyazlı zümrenin kasılmalarıdır. Bu ülkenin insanları, parçası olmak istedikleri uygar dünyanın asli unsuru olan "hizmet eden devlet"e de kavuşacaklardır. Gecikmeli de olsa...