Devlet hizmeti

Çokça duymuşsunuzdur "ben devlete şu kadar sene hizmet ettim" diyenleri... Kulakları çınlasın, Dr. Yağcı söze bu cümle ile başlayanlara "meccanen mi hizmet ettiniz?" diye sorar, kinayeli biçimde... Hakikaten, demokratik bir cumhuriyet olduğunu iddia eden, siyasetçisinden yargıcına kadar herkesin günde üç öğün "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımladığı devlet, hizmet eden midir, hizmet alan mıdır? Bu da soru mu demeyin lütfen; bir ülkede işleyen bir demokrasi olup olmadığının temel ayraçlarından birisi, bu sorunun cevabında gizlidir. *** Bu ülkenin yakın geçmişinde vatandaşı tokatlayan nahiye müdürleri, kapıdan kovan maliye memurları, başkente giriş yasağı koyan valiler olmadı mı? "Allah devlet kapısına düşürmesin" sözü halkın diline boşuna pelesenk olmadı herhalde... Vergi dairesinde, nüfus müdürlüğünde, SSK hastanesinde azarlanmamış, terslenmemiş-imtiyazsız-bir vatandaş var mıdır? Oysa devlet insan içindir. Modern devlet ile ideolojik devlet bu noktada ayrışır. Bazılarının nefretle baktıkları AB'nin siyasi kriterleri, devleti ideolojik kutsallardan sıyırıp, "hizmet veren bir mekanizmaya" dönüştürmenin tarifidir. Avrupa bu kriterleri, insanları tektipleştiren faşizan devletlerin yol açtığı insani facialardan ders çıkardığı için benimsemiştir. *** Gelişen iletişim kanalları ve küreselleşme ile bu ülkenin insanı "birey" olduğunu idrak ediyor. Buyuran, azarlayan, tepeden bakan bir devlete tahammülü yok artık... Eğer demokrasi varsa bu ülkede, yüceltilmesi gereken devlet değil halk iradesi ile onun temsil yeri olan parlamentodur. Ve demokratik bir ülkede mutabakat "kurumlar arasında" değil, seçim sonuçlarında aranır. Demokrasi ve anayasal sistemin çıkış noktası olan "Toplumsal Mukavele-Le Contrat Social" kitabını yazan Rousseau'dan 3 asır sonra Türkiye'de hâlâ toplumsal mukavele yerine kurumlararası mutabakat gerektiğini söyleyenler var. Sonra da başlıyorlar tirada: "Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti..." Breh breh!