Çağımız bir sınıflandırma ve istatistik bilgi üretme çağı. Bilhassa insanları sosyal ve ekonomik kategorilere ayırmak neredeyse bir gereklilik. İster bir mal üretin, ister gazete çıkarın, ister bir hizmet verin, ister kitap yazın. Bu faaliyetinizi bir pazarlama modeline oturtmak ve hedef kitlenizi de sosyo-ekonomik olarak tarif etmek zorundasınız. Daha zorunda bırakılıyorsunuz. "AB kitlesi şunu tüketir, C kitlesi bunu ister, falan yaş grubu şuna ilgi duyar" tarzında ön kabullerle yola çıkıp, insanları "tasnif edilmiş müşteriler" olarak görmenin adı da modern pazarlama oluyor. Halbuki insan, birkaç harf veya rakam ile tasnif edilemeyecek, tarife girmeyecek kadar karmaşık bir varlık. Eğitimi ve geliri ile bir "istatistik küme"nin üyesi kabul edilen bir kişi, pekala başka "istatistik kümelerdeki" davranışları veya tüketim eğilimini gösterebiliyor. Dolayısıyla, bu dinamik geçişkenlik şu sonucu doğuruyor: Müşteri veya tüketici, çok boyutlu ve değişkenlik arzeden bir tüketim davranışına sahiptir. Onu elde etmenin yolu kategorize etmekten değil, beklenti ve ihtiyaçlarını, "kategorik önyargı" olmadan tespit etmekten geçer. Bariyer Sevgili hocam Prof. İsmail Kaya'nın yanında ahkam kesmek haddim değil. Zaten yukarıda yazdıklarım da, dün katıldığım bir konferansın zihnimde uyandırdıklarından ibaret. Prof. Arman Kırım konuşmasında tüketici tanımını klasik kabulün dışına taşıdı ve "ey pazarlamacılar ve üreticiler, gelir piramidinin dibinde müthiş potansiyel var, vazgeçin şu insanları ABCD kategorilerine ayırmaktan!" dedi. Varlıklıya herkes satış yapmaya çalışıyor ama orta ve dar gelirlinin de "kendi çapında" birer tüketici olduğunun farkına varmak gerekiyor. Arman Hoca "marka ve katma değerli ürün" takıntısını da aşın diyor. Dünya br taraftan karmaşık bir hal alıyor ama diğer yandan da tüketim boyutunda talepler giderek kullanışlı, basit ve anlaşılır olana doğru kayıyor. Her zamanki gibi trendi "öngören" de kazançlı çıkıyor.