Soğuk bir kış sabahı, sıcak yatağınızdan bir türlü kalkamıyorsunuz. Ayılmak için buz gibi suyun altına girseniz ne hissedersiniz? Önce fena halde bir irkilir, hatta duştan kaçmak istersiniz; belki bağırmak geçer içinizden... Ama kendinize de gelirsiniz bu arada... Bir türlü kopamadığınız uyku halinden kurtulur, yani ayılırsınız. Etraftaki sesleri fark etmeye, o gün yapacaklarınızı düşünmeye başlarsınız. Algılarınız keskinleşir, hareketleriniz canlanır, hisleriniz yerine gelir. Uyanmışsınızdır artık... *** Bu ülkenin insanları, 2-3 yıldır, kış günü uykulu halde soğuk duşa girenlere döndüler. On yıllardır kendilerinden gizlenen, hatta hiç yokmuş gibi davranılan hakikatler ortalığa döküldükçe önce irkiliyorlar. Hatta sarsılıyor, bu hakikatleri duymaktan kaçmaya çalışıyorlar. Lakin beyinleri, idrakleri onları farkında olmaya zorluyor. Vesayet altındaki ceberut bir yönetim aygıtının onları fena halde kandırdığını, gerçekleri tersyüz ettiğini fark etmeye başlıyorlar. Korkutularak, aldatılarak, kandırılarak bugüne kadar geldiklerini anlıyorlar yavaş yavaş... Yıllar yılı önlerine konulan birçok haberin, şaşmaz hakikat olarak belletilen onlarca ideolojik sloganın esasen birer psikolojik harekât unsuru olduğunu görüyorlar. Kimi zaman şaşkınlık, kimi zaman dehşetle... *** Kabul edelim ki sarsıcı bir dönemden geçiyoruz. Ortalığa dökülen bilgiler, belgeler, itiraflar otokratik bir vesayet rejiminin hepimizin hayatını nasıl tutsak aldığını gösteriyor. İrkiliyoruz, sarsılıyoruz. Ama kendimize geliyoruz, dinçleşiyoruz, iyi hissediyoruz. Hissetmeye de devam edeceğiz. İnsan odaklı ve özgürlüklerden ürkmeyen bir devlete sahip olma ümidimiz artıyor. Hakikat, önce canımızı acıtsa da güvenimizi pekiştiriyor. Gelecek için duyduğumuz güveni... Ve umudu...