Suriye konusunda Hükümete, özellikle de Davutoğlu'na kızan kızana... Ben bu 'tenkitten öte' kızgınlığın sebebini anlamış değilim. Suriye Türkiye'nin en uzun kara sınırının olduğu komşu ülke... Üstelik Hükümetin 2 yıl evveline kadar ticareti artırmak için çaba sarf ettiği, pasaportsuz geçişlere izin verdiği bir komşu ülke... Hükümet 4 yıl önce Suriye ile ticari ve siyasi ilişkileri kuvvetlendirirken, bir konuyu daima gündemde tuttu: Esad'ın serbest seçimlere giderek demokrasiye geçmesi... 'Demokrasi'ye bir an evvel geç, sana yoldaşlık yapayım, tecrübelerimi aktarayım' dedi. Hatta Amerika'ya, AB'ye Suriye'nin bu işi başaracağı, zira Esad'ın samimi ve kararlı olduğu' mesajını aktardı Başbakan Erdoğan... Lakin Esad sözünde durmadı, kendi yurttaşına silah doğrulttu. Hatırlayın: İsyanın ilk zamanlarında, can kayıpları henüz binlerle ifade edilmezken, AK Parti hükümeti dışişleri bakanını bir kez daha gönderdi Suriye'ye... 'Mesele ciddi, gel inat etme, serbest seçimleri yapıp bir geçiş süreci başlat, biz yanında olalım' dedi Davutoğlu Esad'a... Esad yine söz verdi, yine tutmadı. Veya etrafını saran Baas statükosundan yakasını kurtaramadı. Ama isyan yayılmaya, Suriye ordusu katliam yapmaya devam etti. Ne yapacaktı AK Parti Hükümeti? Sınırına yığılan 100 bin Suriye'liye 'geldiğiniz yere dönün' mü diyecekti? Burnunun dibinde tank paleti altında ezilen şehirlere, top mermisi altında ölen insanlara sırtını dönüp 'politik doğruculuk oyunu' mu oynayacaktı? Veya adına 'dışişleri geleneği' denilen kokmaz bulaşmaz politikaya mı devam etmeliydi? Kendi halkını katleden bir diktatörle arayı iyi tutmaya devam etseydi, bugün kızanlar 'aman neyse, savaş ihtimali yok' mu diyeceklerdi, yoksa 'AK Parti katil diktatörü destekliyor' diye kızacaklar mıydı? Dün Hükümeti emperyalist batının taşeronu olmakla suçlayan 'anti-akp timleri' şimdi aynı hükümeti 'batı ittifakının dışında politika izlemekle' suçluyorlar. AK Parti'yi suçlayanlar önce kendilerine bir tutarlılık ayarı verseler çok iyi olur. >> Körleştiren nefret Diyarbakır Emniyet Müdürü'nün sözleri siyaseten tartışıldı, partilerin grup toplantılarında ittifak ile tel'in edildi. Ben başka bir konudan bahsedeceğim: Nefretin toplumun içine nasıl işlediğinden... Emniyet müdürünün sözleri, bu 'yakıcı ve idraki yok edici' nefreti bir kez daha fark etmemize vesile olduğu için hayırlı oldu belki de... 'Bugün' dağda ölmeyi ve öldürmeyi göze alan, en vahşi eylemi dahi gözünü kırpmadan yapabilecek hale 'gelen/getirilen' teröristin 'dününü' bilmeye, umutlarıyla, heyecanlarıyla hayat dolu olması gereken genç bir insanın 'hayat söndüren' bir ölüm makinesi haline gelmesine üzülmeye dahi tahammül edemeyen bir toplumda yaşadığımızı yeniden fark ettirdi bize... Hülasa, gerçeği bir kere daha hatırladık.