Bu ülkedeki oligarşik düzenin halka yaptığı kötülük saymakla bitmez ama herhalde en kalıcı ve tahripkar kötülüğü, zihinleri manipüle ederek, algılarla oynayarak yapmış. Solcuları emperyalizm masallarıyla Kemalizmin yedeğine almış; Dindarları şoven milliyetçilikle hipnotize edip devletin terkisine atmış. Emperyalizme karşı duruş diyerek solcunun ideolojik heybesine Kemalizmin bütün unsurlarını doldurmuş. Dindarı ise 'milliyetçilikle dindarlık mütemmim cüzdür, biri yoksa diğeri de olamaz' diye inandırıp devlet adına yapılan kötülükleri sorgulanamaz kılmış. 28 Şubat zulmünün uyarıcı acılarıyla kendine gelmeye başlayan, korkunun ecele faydası olmadığını gören toplum en azından yukarıda bahsettiğim 'yamultulmuş algıları' sorgulamaya başladı birkaç yıldır... Lakin zihnin kıvrımlarına birkaç nesil boyunca itinayla yerleştirilmiş manipülatif nefret ve korku uyaranlarının etkisi öyle kolay kolay bitmiyor. İdeolojik vesayetin milliyetçi nefretlerle malul kıldığı muhafazakâr-dindar insanlar için Ermeni, Kürt, Rum kelimeleri hakaret ile eş anlamlı olmuş mesela... Bu nefret unsurlarının türevleri de birer korku ve şüphe besleyicisi olarak servis edilmiş yıllar yılı... Dönmelerin her yeri ele geçirdiği korkusu beslenmiş hep... Toplumda çok sayıda kripto (gizlenmiş) Ermeni, Rum olduğuna ve bunların kötülüğün, hıyanetin kaynağı olduğuna inandırılmış insanlar... Hatta, devletin tarih kurumunu emanet ettiği bir akademisyen, Müslüman gibi görünen gizli Ermenilerin soyağaçları filan üzerinden izlerini sürmüş, 'kötü Kürtler Ermeni, iyi Kürtler Türk kökenlidir'e kadar vardırmış işi... Oysa, hamasi nutuklarda 'Osmanlı'nın torunlarıyız' diye mangalda kül bırakmayanların, övündükleri Osmanlı'nın ırka, kökene dayanan milliyetçilikle yolunun hiç kesişmediğini bilmeleri gerekir. Avrupa'nın senyörlerin zulmü altında, üstünlerin hukuku ile ezildiği yüzyıllar boyunca Osmanlı'nın, bugün kategorik nefret unsuru olan gayrimüslimlerin kendi hukuklarını uygulamalarına, kendi dillerini kullanmalarına izin verdiğini de; Hakeza, o şeytanlaştırılan kripto gayrimüslimleri kripto olup gizlenmeye neyin mecbur bıraktığını da... Bugün İstanbul tepelerine Süleymaniye'den büyük cami yaparak Osmanlı'yı aşma hülyaları kuruluyor ya... Keşke Osmanlı'yı en büyük yapıyla, en uzun minareyle değil de, toplumsal medeniyetle, tevazuyla, farklılıklara müsamahayla aşmak için gayret edilse... Ve zihinlerin kıvrımlarında birer zehirli madde gibi duran 'nefret unsurlarının' Osmanlı'nın medeniyet telakkisiyle hiç bağdaşmadığı idrak edilse... Kapıcı Dairesi Samsun'daki selde bodrum katta yaşayan insanlar boğularak ölünce, apartmanların temel çukuru ile aynı seviyede olan kapıcı dairelerinin yerin üstüne çıkarılmasına karar verilmiş. Kapıcı dairelerinin 'insani hayatla bağdaşmayan' standartları bu ülkenin onlarca yıllık ayıbıdır. Bağdat Caddesinde, Nişantaşı'ndaki milyon TL'lik dairelerde yaşayanların hizmetini gören kapıcıların yaşamak zorunda bırakıldıkları izbeleri gördükçe içim acır yıllardır... Keşke bu dairelerin yer üstüne ve asgari insani standartlara taşınması kararı, o bodrumlarda insanlar ölmeden alınsaydı.