Siyasi veya konjonktürel bir hadisenin ekonomiye etkilerini sadece borsa endeksi üzerinden okumak gibi bir alışkanlık var Türkiye'de. Siyasiler de, piyasa yorumcuları da bu "janjanlı" yorumları yapmayı seviyorlar. Sermaye ve para piyasaları, tabii ki yerel gelişmelerden etkilenir. Ama bir politik veya ekonomik hadisenin iktisadi yansımalarını sadece borsa endeksinden okumaya çalışınca, ters köşe olmak da ihtimal dahilindedir. "Kupür derlemesi ile parti kapatma" garabeti ülkenin gündemine düştükten sonra ortaya çıkan nahoş görüntünün ekonomiye etkisini "sadece" borsa endeksinden yorumlayanların "yan yattıkları" gibi... *** "Mahkeme davayı kabul ederse borsa çökecek, döviz zıplayacak, ortalık toz duman olacak" yorumlarını döşeyenler, çöküş olmayınca bu defa da "ekonomide korkulan olmadı" diyerek tüy diktiler. Oysa ne borsanın çökmesi ekonominin battığını gösterecekti, ne de çökmemesi ekonomide her şeyin yolunda olduğunu gösteriyor. İMKB'deki hisselerin %70'ine sahip olan küresel fonlar için Türkiye ekonomisindeki gelişmeler, takip ettikleri parametrelerin sadece bir tanesi. Borsa artık global piyasaların bir parçasıdır ve ekonomiyi sadece İMKB endeksi üzerinden okumaya çalışanlar, ağaca bakarken ormanı gözden kaçırıyorlar. *** Halbuki kapatma davası Türkiye'deki demokrasi ve siyasi yapının üzerini kalın bulutlarla örtmüştür ve bunun yatırımlara, büyümeye ve dış finansmana etkisi kaçınılmazdır. Aksini iddia ediyorsanız, Ulaştırma Bakanının Telekom'un halka arzının ertelenebileceğini neden söylediğini izah etmelisiniz. Milli Piyango özelleştirmesinin ne aşamada olduğunu, 2008'de gelecek doğrudan yabancı sermaye tahmininin 20 milyar dolardan 10 milyar dolarlara düşmesinin sebeplerini merak etmelisiniz. S&P'nin görünümü değiştirmesinin rasyonellerini -Bakan Şimşek eleştirse de- düşünmelisiniz. Ekonomistlerin 2007'deki %4.5'luk -düşük sayılabilecek- büyüme oranının bile 2008 için iyimser bir tahmin olduğuna dair analizlerini okumalısnız. Kabul etmeliyiz ki, kapatma davası Türkiye'nin ekonomisini belirsizliklere sokmuştur ve bu belirsizlik tünelinden ancak Hükümetin demokrasiyi ve sivil siyaseti güçlendiren inisiyatifler almasıyla ve -tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olduğu gibi- dik ve kararlı duruşuyla çıkabiliriz. Aksi halde... Aksi haldeyi düşünmek de telaffuz etmek de gelmiyor içimden.