Ekonomik büyüme

A -
A +

Hükümetin sene sonu için büyüme hedefi olan yüzde 5'e ulaşılabilecek, hatta geçilecek gibi görünüyor. DİE'nin açıkladığı Eylül sanayi üretimi verileri, bir yıl önce aynı döneme göre yüzde 13 civarında bir artışa işaret ediyor. Sanayicimiz harıl harıl üretiyor. Satıyor da. İhracattaki artış da bunu teyit ediyor. Diğer bir veri de beyaz eşyadan geldi. Üretim bir yıl öncesine göre yüzde 35 artmış durumda. İç talepte, seçici de olsa artış emareleri var. Yılın ilk altı ayında görülen büyüme'nin sadece ihracattan kaynaklandığı düşünülüyordu. Genele yayılmayan bir büyüme olduğu zannıyla sağlıklı olmadığı söyleniyordu. Lakin iç talepte de bir miktar canlanma var. Bunlar iyiye işaret. CNBC-e'nin endeksleri piyasaya çok dinamik veriler sağlıyor. Dün yayınladığı "perakende satış endeksi" de, tüketimdeki artışa, yani iç talep artışına dair önemli ipuçları veriyor. Ekonomik büyüme ile sanayi üretimi arasında önemli bir korelasyon (sayısal ilişki) vardır. Daha doğrusu böyle bir ilişki olmalıdır . Nitekim, bu durum da net bir biçimde görülüyor rakamlarda. Büyüme oranları Geçtiğimiz aylarda, ekonomik büyüme (GSMH artışı) oranlarının hesaplanması hakkında bir tartışma yaşanmıştı. Büyümenin önemli bir kısmının stok artışından geldiği, stok rakamlarından arındırılmış bir hesaplamada bazı aylarda hiç büyüme olmadığı söyleniyordu. Gerçekten bu durum, ekonominin gerçek performansının ne olduğu hakkında bir şüphe de doğurmuyor değil. Bazı ekonomistler, büyüme rakamlarının ölçümündeki hata ve sapmalara karşı, iki veya üç yılın arka arkaya büyüme rakamlarını toplayıp aritmetik ortalamasını almayı tavsiye ediyorlardı. 2001 yılında, Cumhuriyet tarihinin en kötü yılını yaşayarak yüzde 11 küçülen ekonomi, 2002'de yüzde 7,8 büyümüştü. Bu sene ise yüzde 5 - 6 civarında bir büyüme bekleniyor. Bu üç yıl ortalaması yüzde 0,5 civarına tekabül ediyor. Sözün özü şu ki, Türkiye 2002 ve 2003 yılında gösterdiği büyüme performansı ile ( eğer rakamlar hatalı değilse ) , ancak 2001 yılının kayıplarını telafi etmeye çalışıyor. Türkiye, önündeki on yılda hep yüksek büyüme oranlarına erişmelidir ki, bu sayede genel refah seviyesi gelişmiş ülkelere yakınlaşsın. Son on yıldır bir türlü geçemediğimiz 3000-3500 dolar kişi başı gelir seviyesini başka türlü aşmamız mümkün değil.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.