Üretmeyen bir ekonomi düşünebilir misiniz? Toplumsal dönüşümler, büyük sosyal devrimler dahi hep üretim biçimlerinin değişimiyle başlamış ve olgunlaşmışlardır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, köylü yaşamdan kentli yaşama evrim, üretim araçlarındaki farklılaşmalarla paralel gelişmiştir. Yani ister tarım, ister sanayi, ister bilgi toplumunda olalım, üretim sosyal ilerlemenin motor gücüdür. Bilhassa, sınırların kalktığı global bir köy konumundaki günümüz dünyasında, üretim araçlarını elinde tutan, katma değeri yüksek üretim yapan toplumlar, manivelayı da ellerine tutmaktadırlar. Türkiye'nin de hem en büyük şansı hem de en büyük handikapı üretimdir. Nüfus, coğrafi şart, ulaşım ve potansiyel olarak büyük bir üretim merkezi olabilecek konumda Türkiye. Ama diğer taraftan, üretim araçlarını kullanma yetersizliği ve köylü toplumdan kentli topluma geçişi bir türlü tam olarak başaramaması yüzünden de önemli bir üretim merkezi olmayı başaramıyor bir türlü. Ölçek ekonomisi İngilizce tabiri "economics of scale." Küresel ekonominin en önemli kriteri. Büyük, ama çok büyük miktarlarda üretim yaparak yoğun rekabetle başa çıkmak, aynı zamanda da piyasaya hükmetmenin yolu. Dünyanın dev şirketleri, aynı sektördeki başka şirketlerle birleşerek iyice dev oluyorlar. Amaç ölçek ekonomisini yakalamak. Artık sadece bir ülkenin pazarıyla yetinmek yok global köyde. "Benim müşterim bana yeter" zihniyetine hayat hakkı olmayacak. Geleceğin ekonomisinde iki hayati unsur öne çıkıyor: 1. Ancak ve ancak üretenler iktisaden ayakta kalacaklar. İster mal, ister hammadde, ister hizmet üret; ama mutlaka üret 2. Ürettiğini sadece iç pazara değil, dünya üzerinde ulaşabildiği her yere satanlar, yani ölçek ekonomisi uygulayanlar hayatta kalacaklar. Nitekim Türkiye'de bu gerçeğin farkına varan Koç, Zorlu gibi gruplar, hedeflerini çoktan ülke dışına taşıdıkları için, ve tabii büyük miktarlarda üretim yapabilecek pazarlara ulaştıkları için gelecek onlara çok güzel şeyler vaat ediyor. Ne diyelim, darısı hâlâ iç pazarda debelenen şirketlerin başına.