Türkiye son beş yılda enflasyonu düşürdü; faizi de indirdi. Ama yine de son beş yılda "en yüksek reel faizi ödeyen ekonomi" etiketinden kurtulamadı. Sermaye fakiri olduğu için dışarıdan gelen kaynağa her daim ihtiyaç var. Ama 2002'den sonra klasik döngüyü kırdı bu ülke. Ne idi o döngü? 2002'ye kadar ekonomi doğrudan yabancı sermaye (DYS) çekemediği için, dışarıdan kredi de bulamadığı için cari açığın finansmanı portföy yatırımları ile, yani sıcak para ile sağlanıyordu. Kısa vadede yüksek ve spekülatif getiri peşinde olan fonlar yüksek reel faiz cazibesiyle ülkeye çekilmeye çalışılıyordu. Kaynaklar o kadar mahdut, ekonomi o kadar zayıftı ki, birkaç milyar dolarlık sıcak para çıkışı bile ekonominin altını üstüne getirebiliyordu. O yüzden Hazine de Merkez Bankası da sıcak paranın üzerine titriyorlardı. *** 2001 krizi, kendiliğinden değişmeyen ekonomik zihniyeti "zor kullanarak" değiştirdi. Koalisyon felaketinden kurtulan ülke, AK Parti dönemi ile birlikte ekonomisini sağlamlaştırıp yüzünü de AB'ye çevirince, DYS'lerin radar ekranına girdi. Ve Türkiye 3 yılda 100 milyar doları aşkın DYS, 150 milyar dolar da özel sektör dış finansmanı sağladı. Sıcak para yine artan miktarlarda geldi ama cari açık finansmanındaki kritik önemini kaybetti. Hatta marjinalize oldu. Ödemeler dengesi sıcak paraya değil, doğrudan sermaye ve orta vadeli finansmana yaslanır hale geldi. *** Türkiye hâlâ yüksek faiz ödüyor. Son çalkantılarda tahvil bileşikleri %19'u buldu, MB politika faizlerinin neredeyse 3 puan üzerine çıktı. Enflasyonun gelecek iki yılda ne olacağı kestirilemediği için reel faiz yüksek veya düşük demek zor.. Ama yabancı yatırımcı reel faizini enflasyona göre değil, getirdiği dövize göre hesaplar. "Bunca lafı niye ettin?" diyebilirsiniz. Dünyadaki finansal karmaşanın yanına biz siyasi kaosu da ekleyince, sıcak para yatırımcıları da fırsatı kaçırmadı ve "faiz yükseltilmeli" lobisine başladı. Londra'da raporlar ardı ardına geldi. Gerekçe "enflasyonun yükseliş trendine girmesi" ve "yükselen siyasi risk". Siyasi risk ayrı konu ama, büyümenin yavaşladığı, dolayısıyla iç talebin kaçınılmaz olarak azalacağı bir dönemde "enflasyonu frenlemek için faizleri yükseltmek lazım" diyenler, "fırsat bu fırsat, hazır siyasi belirsizlik de varken, enflasyonu bahane edip reel gelirimizi artıralım" mı demek istiyorlar acaba? ..... Not: Mensubu olmaktan şeref duyduğum gazeteme nice ışıltılı yıllar dileğiyle...