Şike davası, futbolda taraftarlık ile fanatizm arasındaki net farkı ortaya koydu. O farkın adı idrak ve tutarlılık... Futbolu seven, takım da tutan milyonlarca kişi, bu ülkede futbolun, yönetenlerin elinde nasıl pespayeleştiğini anladı. Ama aklını ve idrakini yele verenler, tuttukları takımı 'kutsal inek', yöneticilerini de 'ermiş' zannedip, Hasan Sabbah fedailerine döndüler. Fanatizm sadece futbolda zannedilir. Oysa aklı iptal eden her aidiyet duygusu fanatizmin de başlangıç noktası... Sosyalist solun yaşadığı Mayıs sıkıntısını alın mesela... '12 Eylül darbesine giden yolun cehennem taşlarını döşeyenler sol fraksiyonların aralarındaki husumeti kullanıp çatışma çıkarmış 77 Taksim'inde' demeye görün... Üzerinize hakaret, aşağılama boca ediliyor. Solcu olup bunu söyleyenler hain, işbirlikçi filan da oluyorlar ayrıca... Kendini ve bütün mensuplarını hatasız gören, püriten bir solculuk... Bunun adı kör fanatizmdir. Aklıselimi, eleştiriyi iptal eden saplantılı bir hal. Sadece solcular mı? Ülkücüler, Kemalistler, ulusalcılar... İdeolojik aidiyetini mukaddesleştiren herkes bu hâl ile malul. Ve kaybeden, zarar gören de kendileri oluyor maalesef... Zira gerçeklik duygusunu kaybettikleri için bugün ile sağlıklı bir bağ kuramıyorlar. Sanattan hoşlanma mecburiyeti Devletin tiyatrosu olur mu? Sanat muhafazakâr olur mu? Bir süredir popüler iki tartışma mevzuu.. Bu tartışmalardan gocunmamak lazım. Zira 80 yıl tartışmaktan imtina etmiş/ettirilmiş bir ülkenin gecikmiş konuşma mevzuları bunlar... 'Akepe ne yapıyorsa, Tayyip ne diyorsa mutlak kötüdür, lanetlenmelidir'cileri bir tarafa koyun. Zira onlar tartışmıyor, yukarıda bahsettiğim kör fanatizm kuyusunda debeleniyorlar. Ama fikir ve düşünce ile tartışanlar, 'belletilmiş doğruların' sınırladığı zihinlerin açılmasını sağlıyorlar. Dücane Cündioğlu mesela... Makalesinde sanata ideolojik veya toplumsal bir misyon yükleme gayretini eleştiriyor. Muhafazakâr sanat kodlamasının yanlış olduğunu söylüyor. Sergi küratörü Vasıf Kortun mesela... TGRT'de yayınlanan Aynalar programında 'Kimseyi sanata ilgi duyması için zorlamamak lazım' diyor. Bunlar sağlıklı tartışmalar... Medeni olmak için illa klasik müzik dinlemek veya çağdaş sanattan hoşlanmak gerekir diye toplumu şartlandırmamak lazım... Lakin bu sanatlardan hoşlanan, takip edenleri de marjinal görmemek lazım... Sanat, toplumun estetik merakları, istekleri ve ihtiyaçlarıyla şekillenen, devletin tarif etmesi gerekmeyen bir alan... Bırakalım kendi tabii seyrinde ilerlesin; kim neden hoşlanıyor, neyi merak ediyorsa onunla meşgul olsun. Duyguya ve beğeniye hitap eden bir konuyu kocaman ideolojik tartışmaların, toplumsal varoluşların filan malzemesi yapmayalım. Demokratik toplumun birinci basamağı farklılıkları görmek ve kabul etmektir. Şu birinci basamağı bir geçebilsek hayırlısıyla...