Veyahut, sadece tahammül etmek. Toplum olarak bir türlü edinemediğimiz bir özellik. Oysa ki bireyin çevresiyle bağdaşabilmesinin, insanların birbirini anlayabilmesinin katalizörüdür tahammül. Karşısındakini sonuna kadar dinleyebilen, katılmadığı bir düşüncenin veya tercihin ifade edilmesine müsamaha gösterebilen insanlardan müteşekkil bir toplumda yaşamanın lezzetini, konforunu düşünün lütfen. Hafta içinde, hazırladığı raporu sunmaya çalışan bir bilim adamının, sadece anlattığı fikirler beğenilmediği için maruz kaldığı kaba ve tahammülsüz muameleyi hatırlayın. Diyelim ki sözkonusu kişinin açıklamaya çalıştığı raporun bir tek kelimesine dahi katılmıyoruz. Ama bu ona tahammül etmememizi gerektirir mi ? Örnekleri çoğaltabiliriz. Türkiye, tepkiden, müdahaleden, işini kaybetmekten, zarar görmekten korktuğu için fikrini, kanaatini açıklamayan insanların ülkesi olmuştur hep. Korku ve tahammül Tabii dogmatik eğitim sisteminin de tesiri var bu tahammülsüzlükte. Öyle ya, yıllarca devletin doğrularını hayatın doğruları olarak öğrenmek zorunda kaldı bu ülkenin insanları. Devlet ise insanına düşünmeyi, "fikretmeyi", araştırmayı değil, tereddütsüz itaati ve kabulü öğretti. Yekvücut hareket eden ve kendisine sunulandan başka doğrular da olabileceği ihtimaline dahi tahammül edemeyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumdayız kısacası. Korkan insanın toleransı yoktur. Zira kendinden, düşündüklerinden ve yaptıklarından emin değildir, sürekli bir emniyetsizlik duymaktadır. Haliyle etrafının kendisine farklı gelen fikirlerinden, önerilerinden de korkmaktadır. Tahammülü yoktur, değişik şeyler söyleyenlere... Devletimiz neden fikir özgürlüğünün önüne engeller koymakta diye üzülüp duruyoruz yıllardır. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, etrafınızdaki insanları müşahede edin; kaç tanesi sizin veya başkalarının farklı fikirlerine tahammül edebiliyor, dinleyebiliyor? Çok azı, değil mi? O halde Türkiye'de neden düşünce özgürlüğü aksıyor diye merak etmeye gerek var mı?