Yıl sonuna yaklaşıldı ya... Herkes vargücüyle geçen yılı değerlendiriyor, önümüzdeki yılın orasından burasından çekiştiriyor. Biz de geri kalmayalım isterseniz ve çorbaya bir tuz atalım. Enflasyon, faiz, özelleştirme, Faiz Dışı Fazla vs... 2005 yılında hepsiyle ilgili hedefler, öncelikler var mutlaka. Gelmekte olan yılda, bu ülkenin önünü açacak ve bir şeyleri artık tekrarlamamak üzere geçmişe gönderecek olan adım ne olabilir diye düşündüm. Türkiye'nin boğazını yıllardır sıkan, hareket kabiliyetini neredeyse yok eden, refahımıza, gelir dağılımımıza musallat olan bir kamu borcu var. Faizleri azdıran, ülkenin belini büken borçlar... Neden bu denli büyüdü peki bu borç rakamı? Bir tarafta kaynak israfı, verimsiz kamu idaresi ve ülkenin iliğini sömüren yolsuzluk illeti, diğer tarafta ise basiretsiz siyasetçinin elinde kevgire dönen, geliri artmayan kamu bütçesi... Kazanmayan... Ödeyemez, değil mi? Hükümet, borcu yolsuzluğu bitirmek ve kamu israfının önüne geçmek için ciddi adımlar attı. Şimdi ise borcu azaltmak için bütçe gelirlerini artırması lazım. Bütçe'nin ana gelir kalemi vergidir. Ve devlet Türkiye'de yıllardır sağlıklı vergi toplayamamakta, dolaylı vergilerle hem piyasaya, hem gelir dağılımına zarar vermektedir. Verginin, lafta değil icraatta tabana yayıldığı, vergi kaçağının yüzde 50'lerle değil, 2-3'lerle ifade edildiği, kayıtdışının normal kabul edilmediği bir Türkiye borcunu rahatlıkla azaltabilir. Eğer amaç reel faizi düşürmek ve bütçeden yatırıma daha çok pay ayırmak ise bunun yolu borcun azalmasından geçer. Borç ise ödenerek azalır. Zaten Maastricht kriterlerine göre, borcun GSMH'ye oranını yüzde 60'a çekmemiz şart. Yani bir yandan ekonomiyi büyütürken, diğer yandan da borcu mutlaka azaltmamız lazım. O halde, gelirini adil ve sürekli biçimde artıracak bir gelir idaresi reformu, 2005 yılı için hükümetin yapacağı en kalıcı ve önemli adım olur. Vergide önce adaleti, sonra da etkinliğini artıran bir hükümetin de sırtı kolay kolay yere gelmez.