"Türkiye'nin ekonomisi sağlam. Yatırımcı ilgisini cezbedecek bir büyüme potansiyeli var. Makro göstergeler güven verici. Global kriz Türkiye'yi etkilese de sarsmaz. Türk bankacılık sistemi en güçlü döneminde; mali sektör depreme karşı taşıyıcı kolon gibi...". "Bu ülkede işler nasıl?" sorusunun cevabı, iki hafta öncesine kadar yukarıdaki gibi idi. Peki bu cevap değişti mi ? Teknik olarak hayır. Ama cevabın üzerine iki haftadır kopkoyu bir gölge düşmüş durumda: Siyasi istikrarsızlık endişesi. Eğer bir ülkede iktidardaki partiye hukuki dayanakları tartışılır bir iddianame ile kapatma davası açılmışsa, o ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı'na siyasi yasak istenmişse, o ülkede istikrar ve demokrasi konusunda derin endişeler oluşur. Nitekim o endişeler hem içeride hem dışarıda giderek artıyor. *** "İşler nasıl?" sorusuna belki yine yazının başındaki gibi cevap verebiliriz. Ancak altı çizilmiş bir "ama" ilave ederek... "AK Parti kapatılmaz ve demokrasi yara almaz ise..." Mesele şu veya bu parti taraftarı olmak değil, Türkiye'nin ancak demokratik ortamda ve parlamenter siyaset ekseninde gelişebileceğine inanmaktır. *** Bu ülkenin her sene en az % 5 büyümesi gerekiyor. Bu ülkenin milyonlarca işsizine yeni iş sahaları üretmesi gerekiyor. Bu ülkenin 40 milyar dolar cari açığını kapatması gerekiyor. Bu ülkenin on milyarlarca dolar yabancı sermaye çekmesi gerekiyor. Bu ülkenin medeni dünyanın bir parçası olmak için demokrasisini geliştirmesi, özgürlüklerini genişletmesi gerekiyor. Ama bu ülke iktidar partisinin, üstelik hukuki gerekçeleri tartışılan bir iddianame ile kapatılmak istenmesinin travmatik etkisi altında, önünü görmeye çalışıyor. *** Türkiye ya doğru dürüst demokrasisi ve özgürlükçü hukuk altyapısı ile uygar dünyanın güçlü bir üyesi olacak, ya da "bize özel şartları (!)" ile, korkuları ile, arkaik statükosu ile alelade bir üçüncü dünya ülkesi olacak. İkinci şık için uğraşanların ne kadar kararlı oldukları belli. Demokrasi ve sivil siyasete inananların kararlılık düzeyini ise hep birlikte göreceğiz.