Ekonomiyi bir çıpaya bağlamak terimi, kamuoyumuzca hemen benimsenen ithal bir tanımlama. İktisadi bir politika yürütülürken, sürecin yalpalamaması veya yoldan çıkmaması için sabitlendiği parametreleri tarif ediyor. Kur çıpası, faiz çıpası derken, IMF veya AB çıpasına kadar geldi bu kavramsal tartışma da. Teorik ekonomi, insani etkileri gözardı eden bir yapıda olduğundan dolayı, iktisadi pratikte sık sık sapmalar yaşanır. Bir inşaat projesinde, tüm mühendislik ölçüm ve hesapları doğru yapıldığı zaman herkes sonuçta elde edilecek olanı önceden bilir. Yani sürecin sonunda sürprize pek yer yoktur. Oysa çok bilinmeyenli denklem gibi olan iktisadi hayatta, tasarlanan ile uygulanan, veya uygulanan ile elde edilen birbirini teyit etmeyebilir. Bu sebeple ekonomistler, tüm parametreler, veriler ve istatistik tahminler ellerinde olsa dahi, iktisadi pratiği kurgulayamazlar. Haliyle de bazı parametreleri sabitleyip, diğerlerini nisbi olarak tahminlemeye ve yönetmeye gayret ederler. AB mi, IMF mi? Bu kavramsal izahat biraz sıkıcı oldu biliyorum. Sadede gelirsek; küresel ekonomi, belirsizliğin ve hızla değişen şartların normal durum kabul edildiği bir ekonomik çevreyi ifade ediyor. O halde, bilhassa gelişme ve düzelme sürecindeki ülkeler, bu süreci tersine çevirmeyecek ve bilinmezliği artırmayacak şekilde bir "sabitleyici"ye ihtiyaç duyuyorlar. Türkiye'nin önümüzdeki üç- dört yılında, iktisadi gelişiminde "sabitleyici" olarak kullanabileceği iki temel dinamik var. IMF ile yeni stand-by ve AB müzakereleri. İkincisi, siyasi ve konjonktürel etkilere çok açık. Yani çıpanın kendisinin de bir "sabitleyiciye" ihtiyacı olabilir. Tabii ki müzakerelerin getirdiği müspet havanın ekonomik yansımaları olacaktır. Ancak, gerçek manada istikrarı sağlayacak olan ve parametrik etkilerini gözlemleyebileceğimiz çıpa, IMF'dir. Kulağa çok hoş gelmiyor belki ama, enflasyon 70'lerden 10'a, faiz 100'lerden 20'ye düşerken ekonomideki sabitleyici IMF idi. Şimdi bu iki rakamı tek hanelere düşürüp orada kalıcı hale getirirken, yeni stand-by'ın "bağlayıcılığından" istifade edeceğiz. Üstelik bu defa, AB ile üye olabilme potansiyeline sahip bir ülke olarak...