Şeffaflık ve hesap verilebilirlik demokrasinin temel ve çok faydalı iki unsuru. Bu sayede devlet erkinin icraatları ve kararları, asli unsur olan vatandaşın denetimine açıktır. Türkiye'de demokrasinin aksak yürümesinin bir sebebi de devletin icraatlarının genellikle "buzlu cam" arkasında kalması değil mi? Bilhassa "akçalı işlerin" tam bir açıklık ve şeffaflık içinde halledilmesi ve kurallarının da herkese uygulanması elzemdir. Yakın geçmişte siyasi iktidarların "ahbap-çavuş" ilişkileriyle, "oldu-bitti" mantığıyla "hallediverdikleri" işler, yaptıkları ihaleler halen toplum hafızasında duruyor. Zaten bu sebeptendir ki, devletin yaptığı her ihale, verdiği her akçalı karar "şüphe ve istihza" ile karşılanıyor. Lakin, kısmen haklı denilebilecek bu reaksiyon, kimi zaman bir cadı avına dönüşebiliyor. Türkiye'ye gelen her yabancı yatırımcıya "sömürgeci müstevli" olarak bakılmaya başlanıyor. Kesin öyledir ! Şüphe ve korku insani bir duygudur; ama karar ve kanaatlerimizi belirleyen temel güdümüz haline gelirlerse, sağlıklı muhakeme ve idrak yapmamız imkansızlaşır. Türkiye'de siyasetçisiyle, bürokratıyla, vatandaşıyla hatırı sayılır sayıda insanın kanaatlerini maalesef "şüphe ve korku" şekillendiriyor. Geçmişte bir takım siyasetçilerin "kirli ilişkilerin göbeğinde" yer almalarının da etkisiyle, bugün siyasetçinin her ilişkisine, her tasarrufuna "önyargı" ile yaklaşılıyor. Oysa önemli olan "şeffaflık ve hesap verilebilirlik". Siyasetçi işadamıyla da, yatırımcıyla da tabii ki görüşür, görüşmelidir de.. Yeter ki "çapraşık menfaat ilişkilerinin" bir parçası olmasın. Demokrasi her zaman makul olanı vaz eder.Şüphe duygusunu "paranoya" haline getirmemek lazım. Türkiye'nin dürüst ama aynı zamanda cesur, ilişki ve iletişim kurmaktan korkmayan siyasetçilere ihtiyacı var. Bir de dünya gerçeğinin ve serbest pazar kurallarının farkında olan siyasetçilere... Başbakan ve siyasi heyeti, bugüne kadar bu profile uygun davrandılar. İnsanlarla görüşmekten ve proaktif davranmaktan çekinmiyorlar. Bu ülkenin, korkmak ve korumak üzerine şekillenmiş alt benliğini ve bu benliğin ürünü olan bürokratik direncini aşmak için de böyle davranmak gerekmiyor mu sizce?