Geçmişe özlem, ileri yaş gruplarında sıkça görülen bir duygu yansımasıdır. Dedeler, nineler eskiyi anlatmaktan başka bir haz duyarlar. Belki özledikleri geçmiş değil, o geçmişteki gençlikler, dinçliklerdir. Lakin dikkat ediyor musunuz bilmiyorum, son yıllarda, kırklı, hattâ otuzlu yaşlarını süren insanlarda da "geçmişe duyulan özlem" giderek daha çok seslendiriliyor. 70'li, 80'li yılları anlatan kitaplar, o dönemin şarkıları, objeleri, figürleri pek revaçta. O dönemi anlatan metinlerin ortak özelliği de naif ama çok sahici bir mutluluğu tarif etmeleri. Zaman zaman aynı özlem duygusu bende de depreşmeye başlayınca düşündüm; yaşı henüz kırka varmamış insanları dahi sarmalayan bu duygunun müsebbibi ne olabilir? Öyle ya, o yıllarla kıyaslanmayacak düzeyde bir teknolojik ve maddi refahın içinde yaşıyoruz. Hayat standartları yükselmiş, iletişim ve ulaşımda o yıllarda hayallerimize bile sığmayacak bir konfor günlük hayatımızın rutini haline gelmiş. Güzel otomobillere binip dev ekran televizyonlarda DVD film seyreder olmuşuz. Resimlerde görüp imrendiğimiz alışveriş merkezlerinin şahikaları evlerimizin yanıbaşına gelmiş. Yani maddi refahın birçok unsuru hayatımızın içine girivermiş. Ama biz "nerede o siyah-beyaz tek kanallı TV günleri" der olmuşuz. Sihirli sözcük huzur Siyah-beyaz TV bir metafor. Aslında özlenen onun temsil ettiği dönemdeki dingin mutluluk, yani huzur. Tatmin duygusunun daha çok hissedildiği, hayatın sakin bir tempoda aktığı, mutluluğun sadece maddi unsurlarla tarif edilmediği bir döneme duyulan özlem; bir daüssıla. İletişim mesafeleri yok ederken, globalleşme sınırları silikleştirirken, ekonomi tüketimi fetiş haline gelirken, insanlar fiziki ve nefsi arzularını tatmin peşine koşarken huzuru ıskaladıklarını farkettiler. Sükuneti, kanaati, diğergamlığı, paylaşımın lezzetini ıskaladılar. Bedenleri ve zevkleri doyarken, ruhlarının açlığını hissettiler. Geçmişe özlem, bu ihtiyacın nostaljik yansımasıdır sadece. Halbuki ıskaladıkları herşey ulaşılabilecek mesafede. Yeter ki insanlar önceliklerini tekrar düşünsünler; maddi ve mesleki hırslarını, "önce insan olma" süzgecinden geçirsinler. Zira her şeyin telafisi var ama huzurun yok. Geçmişi özlemeye itirazım yok ama aslolan, o günlerin ruhi hasletlerini bugüne taşımak değil midir?