Diyanet İşleri, bu haftaki Cuma hutbesinde, yatırımın ehemmiyetinden bahsedecekmiş. Cemaate "yatırım yapmanın fayda ve lüzumu" anlatılacak demek ki. Haberi okuyunca, yatırımdan neyi anladığımızı düşündüm. Yatırım sadece fabrika ve tesis kurmak, bina yapmak değil. Esas olan belki bunlar ama, elinde üç-beş tasarrufu olan herkes birer potansiyel yatırımcıdır. Yani ekonomik katma değer sağlama potansiyeli olan birer sermayedardır. Evdeki çekmecesinde döviz biriktiren, kolunda dizi dizi bilezikler taşıyan, bankada mevduatı olan herkes "yatırımcı" genel tanımının içine girmektedir aslında. Tasarruf etmek faydalı bir şey tabii ki. Ancak, tasarruf edilen meblağın ülke ekonomisine katma değer sağlaması için, ekonominin içinde yer alması lazım. Hutbenin de amacı herhalde bunun altını çizmek; herkesin elindeki birikimini, ülke ekonomisine katkıya dönüşecek şekilde kullanması. Yastık altında duran paranın, sahibinden başka kimseye bir faydası olmaz. Halbuki, tasarrufunu yatırım fonuna, hisse senedine, tahvile veya mevduata yatıran, iktisadi faaliyete dolaylı da olsa katılmış, "değer üretmeye iştirak etmiş" oluyor. Yastığın üstü Çok doğru bir yere işaret ediyor okunacak hutbe. Bu ülkenin kalkınmasını, müreffeh ve medeni bir ülke olmasını isteyen, bireysel mutluluğunu "kolektif gelişimde" aramalıdır. Her şeyden önemlisi, geleceğimizi bu ülke sınırları içerisinde tarif ediyorsak eğer, toplumsal kalkınma için elimizden gelen gayreti de göstermeliyiz. Vergimizi vererek, üreterek, tasarrufumuzu ülke sınırları içinde yatırıma dönüştürerek bu ülkenin geleceğine güven duyduğumuzu göstermeliyiz. Yıllarca çok kötü yönetilen bu ülkenin ekonomisine olan güven, ciddi erozyona uğradı ama, artık yere daha sağlam basan, doğru işler yapıp doğru neticeler alan bir ekonomi yönetimi var. Yani yastığın altına kaçan birikimlerin geri dönmesine engel bir durum yok. Önemli olan, cesaretimizi toplamak ve ülkenin iktisadi potansiyeline güvenmek.