Tutarsızlık bu ülkedeki yönetici elitin alamet-i farikası galiba... Son zamanlarda her şeyin "milli"sini tarif etmek çok revaçta bildiğiniz gibi... Milli duruş, milli tavır, milli sinema, milli tarım, milli dil vesaire... Veya "seküler versiyon" için "ulusal"ı da kullanabilirsiniz! Müesses nizam, tektipleştirmek ve tartışılmaz kılmak istediği konunun başına "milli" veya -meşrebine göre- ulusal kelimesini ekledi mi tamamdır. Sözkonusu olan ne ise, artık milli nitelik kazanıyor *** TBMM'de yeni Borçlar Kanunu görüşülürken akademisyenler, sadeleştirilme adı altında "hukuki terimlerin iğdiş edilmesine" itiraz etmişler. Mesela "icap ve kabul" yerine "öneri ve kabul" denmesinin hukuk dilini yozlaştıracağını belirtmişler. Tabii CHP'li vekiller hemen "kükremişler": Dilimizi Arapça'nın istilasından kurtarmalıyız! (Bu ülkede bazı zihinler nasıl formatlanmış ki seksen yıldır bizi habire bir şeylerden kurtarıp duruyorlar!). Oysa, 1930'larda da Türkçe'yi Arapça'dan kurtarmak için TDK kelime fabrikası gibi çalışmamış mıydı? Saylavlar, budunlar, gönençler, kamutaylar, erekler, görüngüler ortalığa saçılmıştı. Bilahare bu ucube kelimeler ortalıktan kayboldu ama "Arapça ve Osmanlıca'dan kurtarılan!" dildeki boşluğu "Frenkçe" kelimeler dolduruverdi. *** TBMM'de dildeki yozlaşmayı incelemek için bir komisyon kuruldu. Komisyon, yabancı kelimelerin istila ettiği Türkçe'nin korunması için "milli dil politikası" geliştirilmesini önermiş. Haydi buyrun! Hani dilimiz Arapça'dan kurtarılmış, arı duru olmuştu? Komisyon'un bir de önerisi var ki, evlere şenlik: Avrupa'daki Türklerin yaşadıkları ülkelerdeki okullarda eğitimin Türkçe olması için girişimler yapılmalıdır. Girişelim girişmesine de, ya Avrupalılar "sizin ülkede 'anadilde eğitim' işi nasıl hallediliyor" derse ne diyeceğiz? Aynı komisyonun "milli dil" önerisini de hatırlayınca, tadından yenmez hale geliyor mevzu... Tutarsızlık bazıları için bir "trademark" gerçekten...