Tüketim araç değil amaç haline gelince, yani ihtiyaç için değil, nefsi tatmin için tüketmeye başlayınca, insanoğlu huzurunu kaybetmeye başladı. Maddi refah, isteklerin sınırsızca ve arsızca artmasına yol açıyor. Dünyevi tatminin doruklarına çıkan gelişmiş toplumlar, şimdilerde "tüketim çılgınlığını" sorguluyor; deli gibi harcamak için, deli gibi çalışmak gerektiğinin farkına vardığı için de bu sarmaldan çıkış yolu arıyor. İngiltere mahreçli bir makale okudum geçenlerde. "Çalış, kazan, tüket, nereye kadar?" diyerek hayat tarzlarını sorgulamaya başlayanlar, yeni bir akım başlatmışlar. "Yaşamak ve gerçek ihtiyaçlarımı karşılamak için ne kadar çalışmam gerekiyorsa, o kadar çalışırım" diye özetleyebileceğim bu yeni düşünce tarzına "downshifting" diyorlar. Türkçeye "vites küçültme" olarak tercüme edebiliriz kavramı. Dost sohbetlerinde "kasnağı boşa almak"tan bahsedip duruyordum bir süredir. Makaleyi okuyunca hissiyatımın motto'sunu da buldum: İhtiyacın kadar iste.. Farklıyız Tüketen toplumları yönetenler, daha doğrusu yönlendirenler, insanı istatistik bir değer olarak tasnif etmeyi seviyorlar. "Sosyo-ekonomik statü"lere (SES) göre gruplandırıyorlar "tüketici"leri. Zira insan, onların gözünde sadece "tüketen bir varlık". Dolayısıyla, kazandığınız para, evinizdeki eşya, sahip olduğunuz diploma, cebinizdeki kredi kartı, sizin hangi SES'e ait olduğunuzu da belirliyor. Yani hangi üretici ve pazarlamacının "hedef kitle"si olduğunuz ortaya çıkıyor. Tabire dikkat edin; "hedef" kitle. Neyin hedefi? Harcamanın, satın almanın, şuursuzca tüketmenin hedefi. Liberal bir ekonomi yorumcusuna yakışıyor mu bu tüketim karşıtlığı? diyebilirsiniz. Ne üretime ne tüketime karşıt olmak değil benim kastettiğim. Sadece, insan olduğumuzu, fıtratımıza ve ruhumuza uygun bir ekonomik birey olduğumuzu bilerek yaşamamız gerektiğini düşünüyorum. Her insan, ihtiyaçları ile, hayalleri ile, heyecanları ile, hedefleri ile diğerinden farklıdır. Bu farklılık onu insan kılan temel unsurlardandır. Tüketimi temel amaç haline getiren modern toplumun bizi sadece "istatistiki bir değer" olarak tüketmesine izin vermemek için, gerçek ihtiyaçlarımızı doğru tarif etmeliyiz. Çalışmalı, kazanmalı, harcamalıyız. Lakin tüketmeyi hayatımızın tek motivasyon kaynağı haline getirmeden...