İki enstantane

A -
A +

Önce 1988 yılına gidelim: ANAP kongresi... Turgut Özal kürsüde konuşurken suikaste uğruyor, yaralanıyor. Suikastten iki dakika sonrası: Özal tekrar kürsüye çıkıyor ve herkesin allak bullak olduğu o ortamda "Allah'ın verdiği canı, O'nun izninden başka alacak yoktur, biz de O'na teslim olmuşuzdur" diyor. Ölümün başının üstünden teğet geçtiği bir anda söyleniyor bu sözler; öyle koltukta çay yudumlarken değil... Şimdi de 19 yıl sonrasına, 2007 yılına gelelim. AK Parti grup toplantısı... R. Tayyip Erdoğan kürsüde, Cumhurbaşkanı adayını açıklıyor. "Ben adayım" dediği anda seçilebileceği bu muhteşem makama, "yoldaşım" dediği Abdullah Gül'ü aday gösteriyor. Arkadaş sohbetinde çay içerken "gerekirse makamdan da vazgeçerim" diye böbürlenmiyor, bizatihi vazgeçiyor o "makamdan." Birbiriyle ilgisiz gibi görünen bu iki hadise, siyasette pek rastlanmayan bir durumu işaret ediyor: Kişisel ikbal hırsından arınmışlık ve tevekkül. Bizler, "yedi kere gidip sekiz kere geri gelmekle" övünen siyasetçileri bildik; "dün dündür, bugün bugündür" diyen faydacı liderleri tanıdık. 9.Cumhurbaşkanının, "hiçbir fani geri çeviremez" dediği Cumhurbaşkanlığı makamını "geri çeviren" Erdoğan ile, teğet geçen ölümü "tevekkül" ile karşılayan Özal'ı buluşturan ortak payda, "şahsi hırsların ötesinde bir mefkure"dir aslında. Piyasa vs.. Abdullah Gül'ün adaylığını piyasalar olumlu karşılamış, borsa rahatlamış, dolar gerilemiş... Bunlar teferruattır. Yeni dönem, Türkiye açısından çok daha uzun soluklu bir perspektifi sunuyor hepimizin önüne: Normalleşme.. Dünya ile entegre olan, demokrasiyi lafta değil icraatta yaşayan, yönetimde halkın iradesinin "gerçekten" hissedildiği, bireyin özgürlüğünü önemseyen "normal" bir devlet olma yolunda, normalleşerek ilerleyeceğiz. Türkiye, ekonomisiyle, siyasetiyle, sosyal yapısıyla, dış politikasıyla ezberlerinden kurtulacak, modern dünya ile entegre, kendine güvenen bir ülke olacak. Hayali düşmanlar, paranoyalar zihinlerimizi sınırlamayacak. Korkmadan, korkutulmadan, umutla bakacağız geleceğe. Karnından konuşanların, satır arası okuyanların, egemenlere yakın duranların değil, net konuşanların, berrak düşünenlerin, gerçeğin yanında duranların ülkesi olacağız. Yani "gerçekten" çağdaş bir ülke...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.