Hiçbir dönemde, son üç yıldaki kadar yasa çıkartılmamıştır. Hiçbirimiz de çıkan yasalara bu derece önem atfetmemişizdir. Zira devletin ekonomik ve idari rollerinin yeniden ve küresel dünyanın şartlarına uygun olarak tarif edilmesi gerekmiştir. Bu kanuni değişikliklerin hiçbirisi sadece IMF istedi diye yapılmadı. Gereklilikler bu sonucu getirdi. IMF bu sürecin gözetleyicisi oldu belki. Siyasilerimizin de işi daha sıkı tutmalarına imkan verdi. Bu hafta da iki kanun gündemimizi epey işgal etti. Birinin yansımaları müspet; diğeri ise birçok endişenin sebebi. Önce iyiden başlayalım. Petrol Yasası Yeni düzenleme petrol piyasasında fiyat serbestisi getirirken, diğer tarafta dikey entegrasyona da imkan veriyor. Yani rafineri sahibi de dağıtım teşkilatı kurabilecek. Hani hep duyduğumuz otomatik fiyatlandırma mekanizması var ya. 2005'ten itibaren yok artık. Dağıtım şirketleri de dedikleri miktarda ürünü doğrudan ithal edebilecekler. Yeni yasa gerçekten önemli. Piyasaya rekabet çeşitliliği getireceği gibi, yabancı sermayeyi Türkiye'de petrol işleme ve dağıtma alanlarına çekebilir. Tüpraş'ın özelleştirmesine de olumlu tesir yapacağı kesin. Zira, Tüpraş'ı alacak yatırımcı, mevcut dağıtım şirketlerine mahkum olmayacak, kendi de dağıtım kanalı kurabilecek veya satın alabilecek. Bankacılık Yasası Henüz tasarı halinde. Ama komisyondan geçti. Bir tepki yasası görüntüsü var. Banka batıklarının tahsili için TMSF'yi BDDK bünyesinden ayırmak doğru bir iş olabilir. Ama tahsilatı siyasi iradenin kontrolündeki bir kurula bağlamak ise faydalı olur mu bilmiyorum. Ama piyasayı da endişeye sevk eden, yasada özerkliğe müdahale eden değişiklikler. BDDK başkanının atanma şekli, banka yöneticilerinin sorumluluk tarifleri yasayı ekonomi aktörleri açısından tedirgin edici hale getiriyor. Piyasanın tedirgin olmakta hakkı var, çünkü IMF başta olmak üzere birçok yabancı yatırımcı için bankacılık sistemini regüle eden kurumun bağımsızlığı çok önemli. Tahsilatı hızlandırma çabası güzel ama, tepki yasaları her zaman faydadan çok zarar getirmiştir.