Türkiye, IMF ile en çok anlaşma yapan ülke... Aynı zamanda "IMF ile anlaşalım mı anlaşmayalım mı?" tartışmasını en uzun süre yapan ülke de olsa gerek... Tam bir buçuk yıldır tartışıyoruz. Ve bir buçuk yıldır da ne evet diyebiliyoruz, ne de hayır... Biz bize benzeriz dedikleri bu olsa gerek... *** Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önceki TV 24'teki mülakatında IMF konusunu yine zihinlere düşürdü. Üstelik bu defa sürenin 2 yıl olacağını söyleyerek tartışmalara bir çengel attı. Stand-by anlaşmaları genellikle 3'er yıllık dönemler halinde yapılır. 2 yılın önemi şu : 2011'de seçim var ve Hükümet siyasi sebeplerle seçime IMF'siz girmek istiyor doğal olarak... Anlaşma yapılsa dahi, seçimden önce bitmesi, AK Parti'nin seçim döneminde elini güçlendirir. Bakan Babacan'ın 2 yıllık anlaşma ifadesi "Hükümet galiba anlaşmaya yakın" düşüncesini güçlendiriyor. *** Ancak, seçim demek, kamu harcaması demek... IMF ise Hükümetin elini harcamalar konusunda bağlar. Siyasi iktidar ister mi böyle bir kısıtlamayı? İstemez ama, ortada bir de 50 milyarlık bütçe açığı ve bunun finansmanı sorunu var. Bir de ekonomik büyüme hedefi... Yani paraya da ihtiyaç var. Ekonomi yönetiminin dilemma'sı da burada zaten... 20-30 milyar dolarlık bir IMF kaynağı cazip... Ama bir de seçmen algısı var. Aslında sadece seçmen de değil, dünya algısı demek lazım. Bugün IMF ile anlaşan veya anlaşmak zorunda olduğu söylenen ülkeler hangileri? Macaristan, Ukrayna, Yunanistan vesaire... Kamu maliyesi çökmenin eşiğine gelmiş, ekonomisi resesyondan çıkamayan ülkeler... IMF ile anlaşan bir Türkiye -şartları ve gerekçesi ne olursa olsun- o kategoride değerlendirilmeyecek mi? O halde... IMF ile anlaşmayı -kaynağın cazibesine kapılarak- değerlendirmemek gerekiyor. Orta Vadeli Programını açıklamış olan ve piyasalardan da tasvip görmüş bir hükümetin, sadece parasal kaynak için bir anlaşma imzalama konusunu iyi düşünmesi lazım... Herhalde onlar da düşünüyorlardır. Huzurla mutluluğun buluştuğu bir yıl dileğiyle...