MF ile stand-by anlaşması biteli 2 yıl oldu. 2 senedir -pratikte- ülkede IMF yok... Ama her günümüz yine de IMF ile dolu... Ülkenin iktisadi geçmişinde o kadar büyük ve vazgeçilmez bir yer edinmiş ki, IMF'siz kalınca ne yapacağımızı bilemiyoruz. "Eyvah ya IMF ile anlaşmazsak" diye panikler yapıyor, kabuslar görüyoruz. *** Oysa IMF aynı IMF... Aynı olmayan Türkiye...Nasıl mı? 2 yıldır IMF yok. Bu iki yılda Türkiye'de genel seçim oldu, küresel kriz dünya ile beraber ülkeyi de sarstı, sarsıyor. Üstüne bir de müesses nizamın köşe taşlarını yerinden oynatan Ergenekon davasını ve bunun gerilimini ekleyin. Bu tablo aynıyla 10 sene önce olsaydı, ekonominin hali ne olurdu sizce? Muhtemelen darmadağın olmuş bir ödemeler dengesi ve bütçe ile moratoryumun kıyısında olurdu Türkiye... Bugünkü ekonomik durum güllük gülistanlık demiyorum tabii ki... Ama insaflı olalım, tüm negatif unsurlara rağmen ekonomimiz tarumar değil... 2001 sonrası Türkiye, ekonomik altyapısını çok sağlamlaştırdı; bankacılık sistemini güçlendirdi. Bütçe gelirleri çeşitlendi; özel sektör yatırımları genişledi. Kamu borcu azaldı, kronik enflasyonun -bu defa- beli kırıldı. Her fırtınada devrilen zayıf ülke değiliz artık... *** Türkiye bu dönüşümü tabii ki kendi başardı. Lakin IMF'nin de 2002 sonrası tablodaki katkısını inkar edemeyiz. Mali disiplini ve dış piyasaların güvenini inşa ederken IMF'nin kefaleti belirleyici oldu. Şimdi yeni stand-by'ı tartışıyoruz. IMF ile yeni bir 3 yıl daha olacak mı bilmiyorum. Çok elzem olduğunu da düşünmüyorum. IMF'yi lanetlemeye gerek yok, hele son 5 yıldaki faydaları ortadayken... Ama IMF'yi tek ve vazgeçilmez çıkış yolu olarak görmenin anlamsızlığı da ortada... Hükümete düşen bu belirsizliği daha fazla sürdürmeden stand-by konusunu müspet veya menfi biçimde sonlandırmasıdır. Piyasaları oyalacağız derken işin suyunun da çıkmaması lazım...