Kavram curcunası yaşanıyor bu ülkede. Belki de yaşatılıyor demeliyiz. Sözlük manalarına kimsenin itiraz edemeyeceği kelimeler, kullanım amaçları ile birleştiklerinde ya bir dayatma ya da bir tabu olarak çıkıyor karşımıza... "Uzlaşma" denildiğinde statükoya biat etmek kastediliyor mesela... "Merkeze gelmek" oligarşik zümrenin arzusuna uygun davranmak oluyor. Cuntacı bir jakoben "aydınlanma bilgesi" olarak takdim edilebiliyor; ekonomik aklı reddetmek "kamu yararı" olarak yansıtılabiliyor. Sosyolojik gerçeklere göre resmi ideolojiyi eleştirmek bir anda "türklüğe hakaret" olarak yaftalanıyor; tek tip düşünmek ve davranmak "birlik ve beraberlik" olarak güzelleniyor. *** Tek parti zihniyetinin "tek tip vatandaş" yetiştirmek için kurguladığı eğitim sistemi, basmakalıp (stereotip) düşünen, idrak melekeleri dogmalar ve sloganlarla dumura uğratılmış nesiller yetiştirdi. "Dört tarafımızın düşmanlarla çevrili olduğu", "Türke Türk'ten başka dost olmadığı", "devletin kutsal, hepimizin onun yılmaz bekçisi olduğu" belletildi. Adı konulmamış bir kast sistemi içerisinde, yönetenler ile tabi olanların kalın çizgilerle ayrıldığı bir ülke oldu Türkiye. Ta ki önce rahmetli Özal, sonra da küreselleşen dünya ile gelen enformatik çağ toplumu uyandırıncaya kadar... *** Bugün Türkiye'de devasa bir sosyal dönüşüm yaşanıyor. Yönetilenler ekonomiden, idareden, hayattan daha çok, pay istiyorlar. Sistemi sorguluyorlar. Resmi ideoloji etrafında kümelenen elit zümre ise şaşkın...Toplumdan gelen bu dev dönüşüm dalgasının "imtiyazlı alanlarını" yok edeceğini gördükçe hırçınlaşıyorlar. Toplumu, artık buyruklarla ve dogmatik sloganlarla sindiremeyeceklerini görüyorlar. Ve kavramlara sığınıyorlar. Söylendiğinde makul gelecek kavramlara... Uzlaşma diyorlar, merkez diyorlar, hayat tarzı diyorlar, mahalle baskısı diyorlar. Dönüşümü ıskaladıklarını, ötekileştirdikleri insanların kendi toplumsal merkezlerini inşa ettiklerini, modern dünyanın parçası olduklarını ve demokrasiyi, özgürlükleri içselleştirdiklerini fark edemiyorlar. En acıklısı de o küçümsedikleri, yok saydıkları insanların artık özgüven sahibi bireylere dönüştüklerini ve artık korkutulup sindirilemediklerini göremiyorlar.